Ders Notu

TK 6 – MEDENÎ KANUNUN UYGULANMASI (1)

MEDENÎ KANUNUN UYGULANMASI
Arş. Gör. Ahmet Fevzi Kibar

MEDENÎ KANUNUN UYGULANMASI (1)[1]

            Medeni Kanun’un uygulanmasına ilişkin esas ve ilkeler;Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, tüzük ve yönetmelikler, kanunun uygulanmasını kolaylaştıran ve Medenî Kanuna uygun olmaları gereken metinler olması sebebiyle bu metinlerin uygulanmasında da geçerlidir. Bu nedenle bu kısımda sadece kanunda öngörülen hükümlerin doğru biçimde nasıl anlaşılıp yorumlanacağını irdeleyip diğer metinlerde de aynı minval üzere hareket edileceğini belirtmemiz yeterli olacaktır.

            Kanunun uygulanması noktasında temel sorunları üç başlıkta toplayabiliriz: Bunlardan ilki, karşılaşılan vakıaya uygulanabilecek bir hükmün kanunda bulunup bulunmadığıdır. İkincisi, böyle bir hüküm bulunmakla birlikte hükümde mevcut bir boşluğun (hüküm içi boşluk) bulunması halinde bu boşluğun nasıl doldurulacağı ve hakîmin takdir yetkisini kullanması meselesidir. Üçüncüsü ise kanunda uygulanacak bir hükmün bulunmaması halinde (kanun boşluğu) ne tür hukukî sonuçlar doğacağıdır.

            I. KANUNDA UYGULANABİLİR BİR HÜKMÜN BULUNMASI

            Kanunda öngörülen hükümler soyut kurallardır. Bu kurallar birden fazla somut olaya uygulanabilecek şekilde düzenlenir. Bu sebeple somut olaya uygulanabilir bir soyut hüküm tespiti yapıldıktan sonra bu hükmün soyut şemsiyesi altına yer, zaman ve nitelik itibariyle somut olay dahil edilebiliyor ise kanunda uygulanabilir bir hüküm var demektir. Bu belirleme yapılırken hükmün düz ve zıt anlamı birlikte düşünülmelidir.

            A. HÜKMÜN DÜZ ve ZIT ANLAMI

            Düz anlam, bir hükümde doğrudan ortaya koyulan anlamdır. Zıt anlam (mefhum-u muhalif/argumentum a contrario) ise doğrudan ortaya koyulan anlamın aksi ifadesinden çıkan manadır. Bir hükmü sadece düz anlamı ile sınırlandırarak anlamak gerek dilbilgisi açısından gerek mantık kaidesince doğru değildir. Ayrıca soyut hukuk kurallarını somut vakıalara uygularken sadece düz anlamları esas almak sistemi dar bir çevreye hapseder. Bu nedenle bir hüküm, madalyonun iki yüzü gibi düz anlamının yanında hükmün amacına uygun zıt anlamı ile birlikte yorumlanmalıdır.

            Örneğin; TMK m. 502’ye göre, vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olma ve on beş yaşını doldurmuş olmak gerekir. Bu hükmün düze anlamına göre vasiyetname yapmak isteyen kişi hem ayırt etme gücüne sahip hem de 15 yaşını doldurmuş olmalıdır. Bu hükmün zıt anlamına göre ise üç farklı çıkarım yapılabilir: 1. Ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişi hukuken geçerli bir vasiyetname yapamaz, 2. On beş yaşını doldurmamış bir kişi hukuken geçerli bir vasiyetname yapamaz, 3. Ayırt etme gücüne sahip olmayan ve on beş yaşını doldurmamış bir kişi (evleviyetle/hayli hayli) hukuken geçerli bir vasiyetname yapamaz. Zıt anlamdan çıkan bu sonuç veya sonuçlar; başka bir kanun hükmüyle çatışmaması, mantık kurallarına uygun olması ve hükmün öngörülüş amacına uygun olmaması şartıyla kanun hükmünün kapsamı içerisindedir.

            DİKKAT !!! Hükmün zıt anlamından çıkarılan sonucun hükmün amacına uygun olmaması halinde bu sonuç hükmün kapsamı dışında kabul edilir. Örneğin TMK m. 797’ye göre intifa hakkı, bu hak sahibinin ölümü ile sona erer. Bu hükmün zıt anlamından yola çıkarak hak sahibi yaşadığı sürece intifa hakkının sona ermeyeceği söylenebilir. Ancak bu çıkarım, hükmün amacına aykırıdır. Zira bu hükmün amacı intifa hakkının sona erme sebeplerinden sadece birini göstermektir. Halbuki bu hakkın sona ermesine sebep olan başka durumlar da mevcuttur. Eğer sadece intifa hakkı sahibinin ölümü intifa hakkını sona erdirseydi bu çıkarım doğru olacaktı.

           SINIR: Hükmün zıt anlamının uygulanabilmesi için bir diğer önemli husus; bu anlamın uygulanmasının başka hükümler tarafından sınırlandırılmamış olmasıdır. Eğer böyle bir sınırlandırma varsa sınırlandırmanın izin verdiği ölçüde zıt anlam yoruma esas alınacaktır. Örneğin, TMK m. 19’a göre “Yerleşim yeri, bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir”. Bu hükmün zıt anlamına göre yerleşmek niyeti bulunmadan ikamet edilen yerin, yerleşim yeri olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Halbuki TMK m. 20/2’ye göre bazı şartlar altında, yerleşme niyeti bulunmasa bile bir kimsenin halen oturduğu bir yer, yerleşim yeri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla TMK m. 19’un zıt anlam tarafı TMK m. 20/2 ile sınırlandırılmış halde uygulanacaktır.

            B. HÜKÜMLERİN YORUMU

            Bir kanun hükmünün anlam ve kapsamını tespit etme faaliyetine o hükmün tefsir edilmesi/yorumlanması denir. Bu anlamı tespit eden kaynağa göre yorum, farklı isimler almaktadır.

            1. Yorum Çeşitleri

            Yasama Yorumu: hükmün nasıl anlaşılması gerektiği hususunda yasama mercii tarafından yapılan yoruma, yasama yorumu (teşriî tefsir) denilir. Bu yorum, kanun koyucu organ tarafından hükmün anlamının belirtilmesi sebebiyle kişi ve yargı mercilerini bağlayıcı etkidedir. 1924 Anayasasında yasama yorumu öngörüldüğü halde mevcut Anayasamızda böyle bir imkân mevcut değildir.

            Yargı Yorumu: Hükümleri yorumlamak en başta onları somut olaylara uygulayacak olan mahkemelerin görevidir. Hakimlerin bir davayı çözümlerken yaptıkları yoruma yargı yorumu (kazaî tefsir) denir. Üst mahkemelerin yaptığı yorumlar alt mahkemeleri bağlarken alt mahkemelerin yaptığı yorumlar kendi seviyelerindeki diğer mahkemeleri bağlamaz. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun verdiği kararlar (İBK) “benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” (2797 sayılı Yargıtay Kanunu m. 45/5).

            Bilimsel Yorum: Hukuk alanında çalışan bilim insanlarının çalıştıkları konu üzerine hükümleri yorumlamaları gerekir. bu yorum faaliyetine bilimsel yorum (ilmî tefsir) denir. Bu yorumlara çalışmalarda genellikle öğreti/doktrin görüşü denilerek yer verilmektedir. TMK m. 1/3’e göre, hâkim karar verirken bu görüşlerden yararlanır. 

            2. Yorum Yöntemleri

            Kanun hükümlerinin yorumlanması açısından zamanla ortaya birçok yöntem çıkmıştır. Bu yöntemler aynı zamanda farklı felsefi ve siyasi etkilerden beslenmiş büyük fikir akımlarıdır. Bu nedenle yorum yöntemlerinden sadece başlıcalarını kısaca inceleyelim:

            a. Lafzî (Söze Göre) Yorum: Bu yöntemde kanun hükümleri yorumlanırken sadece hükmün ifade tarzından yola çıkılmaktadır. Kelimelerin sözlük anlamı, metin içerisindeki yeri, cümlenin kuruluş tarzı gibi gramer bilgilerinden yola çıkılarak hüküm yorumlanmaktadır.  Bu yorum metoduna moda mod bağlı kalınması hükmün sadece sözünü dikkate alıp özünü (ruhunu/amacını) ihmal etme sonucunu doğuracaktır. Halbuki TMK m. 1/1’e göre kanun, sözüyle ve özüyle birlikte uygulanması gereken bir metindir. Bu nedenle ortaya başka bir yorum yöntemi çıkmıştır:

            b. Gaî (Amaca/Öze Göre) Yorum: bu yorum yönteminde sözün ötesine geçilerek hükmün amacı tespit edilmeye çalışılır. Fakat hükmün amacının nasıl belirleneceği de başka bir tartışma konusudur. Bu tartışmaya cevap vermek adına farklı yöntemler geliştirilmiştir:

            i. Sübjektif Tarihî Yorum Yöntemi: Hükümleri yorumlarken kanun koyucunun bu hükmü öngörürken taşıdığı amacın, diğer bir ifadeyle kanun koyucunun gerçek iradesinin tespit edilmeye çalışıldığı yöntem türüdür. Bu yorum türüne yapılan eleştirilerden biri, kanun koyucunun iradesinin tespit edilmesinin her zaman mümkün olmaması; diğeri ise kanunun sözüne yansımamış bir iradenin esas alınmasının hukuk güvenliğini zedeleyeceği endişedir. Bu eleştiriler doğrultusunda yeni bir yöntem ortama çıkmıştır:

            ii. Objektif Tarihi Yorum Yöntemi: bu yönteme göre, araştırılması gereken kanun koyucunun gerçek iradesi olmayıp kanunun uygulanacağı dönemde kanunun uygulanacağı kişilerin dürüstlük kuralı çerçevesinde ve kanunun hazırlanması sırasında geçirdiği aşamaları da dikkate alarak kanun koyucuya izafe edilebilir bir anlam ortaya koymaktır. Kanunun uygulanacağı kişilerin güvenini koruması açısından takdir edilmesine karşılık geçmişe bağlı kalınarak günün sorunlarına cevap verememesi açısından bu yöntem de eleştirilmektedir. Böylece başka bir yorum yöntemi doğmuştur:

            iii. Objektif Güncel Yorum Yöntemi: Bu yönteme göre hüküm öngörüldüğü zamana değil uygulandığı zamanın şartlarına göre yorumlanmalıdır. Daha geniş bir ifadeyle yorum, kanun koyucunun kanunu öngörürkenki amacı değil kanunun uygulanacağı zamanda geçerli şart ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurulduğunda kanun koyucu nasıl bir farazî iradeye sahip olacağının araştırılmasıdır.

            Bu yorum yöntemi ile kanun durağanlıktan ve öngörüldüğü zamanın ötesine geçirilerek zamanın değişmesiyle ortaya çıkan yeni ihtiyaç ve sorunlara çözüm olabilecek bir esnek ve hareketli bir hale getirilmektedir.

            Bu yönteme yöneltilen eleştiri ise kanunu, içeriği zamana göre değişen bir metin haline getirmenin kanun fikriyle bağdaşmayacağı ve bir hükmün kanun olma gücünü ancak yasama iradesinden aldığı, bu iradeyi değiştirme yetkisinin de yine yasama organına ait olduğudur.

            c. Serbest Yorum Yöntemi: Yorum yaparken kanun metni ile bağlı kalmaksızın, serbest bir biçimde, âdil görülen bir çözümün; bu çözüm kanun hükmüne aykırı (contra legem) bile olsa kabul eden yönteme verilen isimdir. Bu yöntemin kaynağı “Serbest Hukuk Okulu” (Freirechtsschule) dur. Bu yorum metodu ile objektif güncel yorum yöntemi arasındaki fark kanuna bağlı kalıp kalmamadır.

            Objektif güncel yorum yöntemine yöneltilen eleştiriler bu yöntem için de geçerli olmakla birlikte ayrıca bu yöntemde fazlaca sübjektif bir anlayışın hükmetmesi ve bunun hukuk güvenliği ve öngörülebilirliğini tamamen ortadan kaldırdığı eleştirisi de yapılmaktadır.

            C. TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA KABUL EDİLEN YORUM SİSTEMİ

            TMK m. 1/1’e göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır”. İlgili hükme göre Türk Medeni Hukuk sisteminde salt lafzî yorum yeterli görülmemiş, kanunun özüne/amacına da söz/lafız kadar önem atfedilmiştir. Ayrıca hükümlerin sözüyle ve özüyle birlikte dikkate alınmasına yapılan vurgu serbest yorum yönteminin pozitif hukuk (de lege lata) açısından reddedildiğini göstermektedir.  Ancak olması gereken hukuk (de lege ferenda) açısından serbest yorum yöntemine müracaat edilebilir.

            1. Önce Lafzın Yorumu: Yorumda öncelikle başvurulacak nokta hükmün lafzıdır. Zaten ilgili maddede de önce söze vurgu yapılmaktadır. Hüküm metninde kullanılan kelimelerin dilbilgisi yönünden anlamı, cümle kurgusu, gramatik özellikler gibi noktalar esas alınarak hükmün anlamı belirlenmelidir.

            2. Lafzi Yorumun Hükmün Ruhuna Uygun Olması: hükmün lafzından yola çıkılarak tespit edilen anlamın kanunun özü/ruhuyla uyması gerekir. Kanunun ruhuna aykırı bir yorum kabul edilemez.

            3. Lafız ile Ruh Çatışıyorsa: Eğer kanunun lafzı ile ruhu bağdaştırmak mümkün olmuyor ve hükmün lâfzı ile ruhu açıkça çatışıyorsa bu durumda ortada bir kanun boşluğu mevcuttur. Bu boşluğu kanunun ruhuna uygun olarak doldurmak hâkimin görevidir[2]. Hâkim, öncelikle lafızdan çıkan mana yerine kanunun ruhundan çıkan manayı araştırıp bulmaya çalışacaktır. Bu araştırma esnasında farklı yorum türleri ortaya çıkabilir.

>Tespit edilecek bu anlam,

            -lafzî yorumla varılan anlama eşit oluyorsa açıklayıcı bir yorum,

            -lafzî yorumdan farklı oluyorsa değiştirici bir yorum söz konusudur.

            >>>Değiştirici yorum eğer

            —hükmün anlamını genişletiyorsa genişletici bir yorum,

            —hükmün anlamını daraltıyorsa daraltıcı bir yorum söz konusudur.

            !!! singularia non sunt extendeda (istisnalar dar yorumlanır ilkesi): Genişletici yorum açısından dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Bu ilke genişletici yorumun sınırını çizer. Yasaklama getiren veya normal düzenden ayrılarak “istisna” oluşturan hükümlerin uygulama alanı genişletici yorum ile genişletilemez.

            4. Kanunun Ruhunun Tespitinde Önem Arz Eden Unsurlar: Kanunun ruhu tespit edilirken göz önünde bulundurulması gereken bazı unsurlar mevcuttur.

            i. Kanunun sistemi: bir kanun hükmü değerlendirilirken, söz konusu hükmün kanundaki yeri ve diğer hükümler ile ilişkisi göz önünde tutulmalıdır. Zira kanun bir insan vücudu gibi bütündür. Sistemin aksamaması ve sağlıklı sonuçlar verebilmesi için bir bütün halde algılanmalı ve yorumlanmalıdır. Nasıl ki insan vücudunda hareket eden hücrenin bulunduğu doku, organ ve en nihayetinde bedenin tamamıyla uyumlu çalışması gerekir. Aksi halde hem hücre hem de beden bundan zarar görür.

            Hükmün amacı tespit edilirken kanun sistematiği içindeki diğer hükümlerden kıyas veya evleviyet (çoğun içinde az vardır) yoluyla yararlanılabilir. Ancak kanunun ruhunun tespit edilmesi noktasında kanundaki bir hükümden kıyasen yararlanma ile kanun boşluğunun doldurulması noktasında kanundaki bir hükümden kıyasen yararlanma farklı kavramlardır.

            Yine hükmün ruhu tespit edilirken kanun maddelerinin kenar başlıklarından ve maddelerin sistematik ayırımından hatta kanundaki sistematik ayırımı gösteren sayı ve harflerden de yararlanılabilir.

            ii. Kanunun hazırlık çalışmaları: Kanun hazırlanırken yapılan çalışmalar (özellikle; kanun gerekçesi, komisyon ve meclis görüşmeleri gibi) kanunun ruhunu tespit etmeye yardımcı olabilir. Bu noktada, Medeni ve Borçlar Kanunumuzun İsviçre mehazlı olması sebebiyle İsviçre Kanun metinlerinin hazırlık çalışmalarından da yararlanmakta fayda vardır. Ancak bu araştırma yapılırken iki hukuk sisteminin birbirinden ayrılan noktaları göz ardı edilmemelidir.

            Kanunun hazırlık çalışmaları bazen sorunun çözümüne ışık tutmayabilir veya hazırlık çalışmalarından çıkan sonuç adil olmayabilir. Bu durumda kanunun ruhunun zamanın ihtiyaçları, tarafların menfaatleri ve hakkaniyet ve adalet ilkeleri göz önünde tutularak tespit edilmesi gerekir.

            iii. Hükmün Amacı: Kanunun sistematiği ve hazırlık çalışmalarından hükmün ruhu doğrudan çıkarılamıyorsa bu durumda gerek bu unsurlardan gerekse söz konusu hüküm ile tesis edilmeye çalışılan müessesenin niteliği göz önünde bulundurularak hükmün amacı (ratio legis) ortaya konulmaya çalışılır. Bu açıdan hükmün amacı da hükmün anlamının tespit edilmesinde temel unsurlardan biridir.

            Hükmün amacı ile kastedilen kısaca, kanun koyucunun söz konusu hükmü kanunlaştırırken ne gibi bir amaç ile hareket ettiği, hangi soruna ne yönde bir çözüm sunmak ve neye hizmet etmek istediğinin araştırılmasıdır.

            iv. Zamanın şart ve ihtiyaçları: bir hükme verilmesi mümkün olan anlamların içinde zamanın şartları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak en uygun olan çözüm benimsenmelidir. Zira hukuk ve toplum yaşayan bir organizmadır. Zamanın; insanı, toplumu ve buna bağlı olarak da hukuku değiştirmesi ve dönüştürmesi kaçınılmazdır. Ancak burada yorum yapılırken gerek kanun hükmünün kendisi gerek medeni hukuk sistematiği gerekse Anayasa’da öngörülen sınırların içerisinde kalınmalıdır.

            Nihayet hâkim bir kanun hükmünü yorumlarken öğretideki görüşlerden ve daha önceki mahkeme içtihatlarından yararlanmalıdır.


[1] Bu çalışmada esasen M. Kemal Oğuzman/Nami Barlas, Medenî Hukuk (Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar), Vedat Kitapçılık eserinden yararlanılmıştır.

[2] Yargıtay İBK, 27.03.1957, (9640 nolu Resmî Gazete); “Kanunun hükmünün manasını tayin etmekte ilk esas, metnin meydana geldiği sözlerden çıkan manadır ve ancak bu şekilde metne verilmesi gereken mana, hükmün kanuna koyulmasiyle güdülen gayeye aykırı neticeler doğuracak olduğu takdirde, lâfızdan çıkan mana yerine, kanunun ruhundan çıkan manaya göre hüküm verilmesi gerekir”.

Yazar Hakkında

Ahmet Fevzi Kibar

Akademisyen, Hukuki Danışman ve Yazar
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özel Hukuk yüksek lisans mezunu ve İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk doktora eğitimi (devam ediyor). Kişiler, Aile, Eşya, Miras, Borçlar, Gayrimenkul, Fikri Mülkiyet ve Ürün Sorumluluğu Hukuku alanlarında çalışma yapmaktadır. Ayrıca hikâye, deneme ve eleştiri yazarlığı da yapmaktadır. Evli ve baba.

Yorum Yap