(DENEME)
YAZAR: BERRANUR YURUK
“Asuman, sen şimdi arabalı vapurun güvertesinden denize bakacaksın ya.
Ciddiye alma, bizim sevdamız ondan büyük.” (Bir Demet Tiyatro)
Yeniden sen cumhuriyetine giriş yapıyorum, kalbin memleketine iniyorum, sonra da gözlerin denizinde bir tur daha atmalıydım belki diye hayıflanıyorum. Sense bir gün bir rastlantı sonucu aklım köyüne sapmıştın, girişinle alt üst olmuştu buralar. Sonra baktım ki senin gelişin güzelliklerin gelişi demek, aldım seni göğsüme koydum oralar da çiçeklensin diye. Çünkü bu çirkin dünya düzeninde, sende temiz kalmış bir şeyler bulabilmek büyülemişti beni. Can yakan gerçeklikten yorulan yüreğime bir doz masal bulmuştum. Yatmadan önce tok karında kelebekler uçuşturacak şekilde alınmalı ancak dikkat(!) yaygın yan etkilerinden uykusuzluk görülebilir. Peki ya şimdi gerçeklerimiz rüyalarımızdan güzel olursa?
Eğer alternatif bir evrende olsaydık ve aşk yeryüzünde henüz icat edilmemiş olsaydı bile muhakkak ki senle ben en yakın arkadaşlar olurduk. Çünkü her daim derdimi anlatmadan anlayanım, dermanımı bilenim can dostumsun sen. Küçük bir çocukken çıksaydın karşıma eğer, çok sevdiğim pati şeklindeki cipslerimi paylaşırdım seninle. Hep yanında yakınında olayım diye bir oyun uydururdum kendimce, sen ışık olurdun ben de ateş böceği döner dururdum etrafında.
Mutlu olunca koşup ilk önce birbirimize anlatmamız, üzülünce omzunda ağlamam, sinirden alev aldığında yanacaksan yine de gelip bana yanman var ya paha biçilemez. Yalnız hissettiğimde en yakınım olduğun o zaman demiştim ki “sen koskoca bir hayatsın bana, böyle yalnızlıklar umrumda olmaz”. Ve yeri geldi hiç sahip olamadığım abim oldun. Bense, beni bilirsin işte hiç bastıramadığım anaçlığım yüzünden, çoğu zaman annen oldum. Şimdi tüm bunların kalbimde yarattığı hisleri en usta şairler bile anlatamaz ki. Fakat seni ezbere bilmek, en sevdiğim şiirin dizelerini okur gibi okumak bu işte. Aklımda sen, kulaklarımda çınlayan şarkımız: “Ver elini ver bana Eftelya, uzansın elimiz Eftelya, benim divane gönlüm, seni ister Eftelya…”
Seninle geçirdiğim zamanlarda bu çağın bize dayattığı tüm o saçma mükemmel olma klişelerinden sıyrıldık, sana kusursuz görünme telaşelerim olmadı hiç çünkü bana armağan ettiğin ilk şiiri unutamadım:
“Yahu kadın!
Ben seni darmadağın seviyorum,
Nedir bu derli toplu olacağım derdi?
Saçın dağınıkmış,
Üstün başın berbatmış,
Yüzün gözlerin yorgunmuş,
Bunlardan bana ne?
Geceler boyu yüzüme gözüme bulaşan başkası sanki!
Ben seni benim dağınıklığıma karışasın diye sevdim..
Hangi ağacın bir diğerine karışmış kökleri düzgün ki?
Hangi dağ bir öbürünün hizasında?
Hangi göl kıvrım kıvrım değil?
Hangi bulut öyle, onlar kadar dağınık?
Onlar kadar güzelsin diyorum,
Uzayan gölgem ol,
Karanlığınla bile dokun, yeter diyorum,
Dinletemiyorum..!”
-Can Yücel-
Kedilerden çok korkar(d)ım, sevdana düştüm düşeli sarı pisilerin peşinde koşar oldum. Dinlemeyi bilemeyen biriyken, paragraflarca yazdıklarını sabırla okur oldum. En samimi kız arkadaşıma göstermekten çekineceğim saçmalıkta fotoğraflarıma, seninle birlikte güler oldum. Hani geçen gün doğada bir ağaca yaslanıp bırakılan şeylerden bahsettin bana, ağacın onu kendine bağlayıp da kökleriyle sarıp onunla birlikte büyüdüğünü hayretle ve hayranlıkla anlattın ya… Ben de öyle dönüştüm işte, seni tanıdığımda çocuktum sevginle birlikte büyüdüm, biraz da değiştim. Sanki kırmızı önlüğümle beni o en çok sıkıldığım dersten aldın da, çok sevdiğim atlıkarıncaya binmeye götürdün. Böyle şeyler söyleyince de bana hep pembe gözlükler takmışsın gibi oldu ama aslında öyle değil söylemek istediğim. Hayatımdaki en zor sınavlarımı verirken de vardın yanımda, merhametini gösterdin ama beni yalanlarla avutmadın. Belki ağlayacağımı bile bile gerçekleri saklamadın benden, bak böyle şeyler olur daha da olacak ama hep yanındayım bunu bil dedin. Çocuk ruhluy(d)um, bana elbet büyüyeceksin, hayat büyümek zorunda bırakır ama sen yine de çocuk ruhunu hiç kaybetme dedin. Her şeyimle değişirken yine de hala ben kaldım, her şeyinle seni kendime ayırdım. Aşk adam seçmez, ama sen şansımı güldürenim oldun.
“Öyle bir tutkuluydun ki hayata başlarken…
Şimdiyse küçücük bir çiçek teselli ediyor seni…
Aradaki o büyük boşluğun adı,
Aşk olsa gerek…”
-Cezmi Ersöz
TEŞEKKÜR: Tıkandığım noktalarda tavsiyeleri ve desteğiyle bana yardımcı olan, her zaman çalışmalarım için benimle birlikte araştıran düşünen emek veren, güzel eleştirileriyle yazımı taçlandırmamı sağlayan, başlığımın fikir sahibi Ahmet Fevzi KİBAR hocama çok teşekkür ederim.
Ayrıca bu yazıya yönelttikleri yapıcı eleştiriler ve naif yorumlarla yazımı detaylarıyla güzelleştiren “Akademik Çalışma Okulu”ndan arkadaşlarım Tuğba ALTINTAŞ, Elif YILMAZ, Mustafa SİNCAR ve Musa ÖNEN’e teşekkürlerimle…