Hukuki Yazı

KORONA TEDBİRLERİNİN DÜĞÜN ORGANİZASYON SÖZLEŞMELERİNE ETKİSİ

KORONA TEDBİRLERİNİN DÜĞÜN ORGANİZASYON SÖZLEŞMELERİNE ETKİSİ
Arş. Gör. Ahmet Fevzi Kibar

Korona salgınının başlamasından kısa bir süre sonra salgının yayılmasını yavaşlatmak amacıyla T.C. İç işleri Bakanlığı’nın 16.03.2020 tarihli genelgesi ile düğün salonları gibi faaliyetleri geçici süreliğine yasaklandı. Bu yasağın düğün organizasyon sözleşmelerine etkisini bir önceki çalışmamızda belirtmiştik. Normalleşme süreci kapsamında söz konusu yasakların kademeli olarak kaldırılmaya başlandı. Ancak korona hastalığına bir ilaç ve(ya) aşı bulunamamış olması insanları birçok açıdan tedirgin etmektedir. Yasakların kaldırıldığı ancak bazı kısıtlamaların devam ettiği yeni sürecin düğün organizasyon sözleşmelerine farklı ihtimaller dâhilindeki etkilerini bu yazımızda inceleyeceğiz.

(Ezmânın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz – Mecelle m. 39)

(Omnis conventio interpretatur rebus sic stantibus – Legal Maxim)

GİRİŞ

            Korona salgınının başlamasından kısa bir süre sonra salgının yayılmasını yavaşlatmak amacıyla T.C. İç işleri Bakanlığı’nın 16.03.2020 tarihli genelgesi[1] ile düğün salonları gibi faaliyetleri geçici süreliğine yasaklandı. Bu yasağın düğün organizasyon sözleşmelerine etkisini bir önceki çalışmamızda belirtmiştik. Normalleşme süreci kapsamında söz konusu yasakların kademeli olarak kaldırılmaya başlandı. Ancak korona hastalığına bir ilaç ve(ya) aşı bulunamamış olması insanları birçok açıdan tedirgin etmektedir. Yasakların kaldırıldığı ancak bazı kısıtlamaların devam ettiği yeni sürecin düğün organizasyon sözleşmelerine farklı ihtimaller dâhilindeki etkilerini bu yazımızda inceleyeceğiz.

T.C. İç işleri Bakanlığı 13.06.2020 tarihinde İl Valiliklerine, “Nikah Merasimlerinde Uygulanacak Tedbirler” konulu yeni bir genelge gönderdi. Bu genelgede, nikâh salonlarının 15 Haziran 2020 tarihinden itibaren belirlenen kurallara uygun şekilde hizmet vermeye başlayabileceği yönünde karar alındığı belirtilmiştir. Bu kapsamda birçok tedbir öngörülmüştür. Örneğin, ilgili Genelgenin 2. maddesine göre “Nikâh merasimi yapılacak mekânların işletmecileri tarafından genel kullanım alanlarına ve oturma düzenine ilişkin mesafe planı hazırlanacak. Tesisin misafir kapasitesi mesafe planına göre belirlenecek. Bu kapasiteye uygun sayıda misafir kabul edilecek ve kapasite bilgisi tesisin girişinde görülebilir bir yere asılacak” tır.[2] İkinci maddede düzenlenen tedbir, düğün organizasyon sözleşmelerinde önceden kararlaştırılan misafir sayısının düşürülmesini gerekli kılmaktadır. Bu durum beraberinde birçok sonuç doğurmaktadır. Değişen koşullar dolayısıyla sözleşme taraflarının müracaat edebileceği hukuki imkânları farklı ihtimaller açısından değerlendirmek gerekir.

         I. SÖZLEŞMENİN UYARLANMASI

Borçlar Hukukunda mevcut olan temel ilkelerden biri de “ahde vefa (pacta sunt servanda)” ilkesidir.[3] Bu ilke gereğince taraflar sözleşme kapsamında üstlendikleri edimleri sözleşme hükümlerine bağlı kalarak yerine getirme yükümlülüğü altındadırlar. Bu durum sözleşme süresince geçerliliğini koruyacak ve başka etkenler sözleşmenin içeriğini veya tarafların edimlerinin niteliğini değiştirmeyecektir. Ancak bu ilkenin istisnasız uygulanmaya çalışılması bazı hallerde adaletsiz sonuçlar doğurabilmektedir.[4]

Sözleşmenin kurulmasından sonra sözleşmenin içerdiği şartlarda tarafların önceden öngöremediği önemli değişiklikler olabilir.[5] Bu değişiklikler özellikle mücbir sebep veya beklenmeyen haldir.[6] Böylece bir yanda her ne kadar sözleşmeye vefa göstermeyi gerektiren ahde vefa ilkesi bulunsa da diğer yandan değişen şartlar sonucunda tarafların edimleri arasındaki adillik ölçüsünün kaybolması söz konusudur. Birbirine aykırı görünen bu iki durum sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması yoluyla bağdaştırılabilir.[7] Sonuç itibariyle “sözleşmenin uyarlanması, imkânsızlık söz konusu olmadığı müddetçe geçerliliğini sürdüren sözleşme ilişkisinin, imkânsızlık boyutuna ulaşmadan önce hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda(borçludan borcun ifasının dürüstlük kuralına göre beklenemeyeceği) da sona erebileceği veya değişikliğe uğrayabileceği esasına dayanır[8].

Korona salgını, hukuki niteliği açısından bir mücbir sebeptir.[9] Mücbir sebep, sözleşmenin uyarlanması açısından genel hüküm olarak düzenlenen TBK m. 138 anlamında “öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum”dur. İç işleri Bakanlığının yeni genelgesi kapsamında bu mücbir sebep düğün organizasyonlarının yapılmasına büsbütün mani olmayıp tarafları belli tedbirlere mecbur etmektedir. Buna rağmen taraflar, sözleşmede kararlaştırılan düğün organizasyonunun söz konusu tedbirler altında yapılmasına karar verebilir.  Ancak yeni durum, tarafların sözleşmede öngörülen edimleri sözleşmede öngörülen şekilde ifa etmesine engel olmaktadır (aşırı ifa güçlüğü). Örneğin 1000 kişi yapılması öngörülen düğün organizasyonu uyulması zorunlu yeni tedbirler kapsamında bu organizasyonun 250 kişilik yapılmasına neden olmaktadır. Böylece düğünü organize eden düğün salonu işleten tarafın tedbirler kapsamında farklı yan yükümlükleri doğsa da sözleşmeden doğan aslî edim yükümlülükleri hafiflemektedir. Sözleşmenin bir tarafı için hafifleyen edimin karşılığını teşkil eden karşı edimin de dürüstlük ilkesi ve hakkaniyet gereği hafifletilmesi gerekir. 1000 kişiye sunulması gereken hizmet karşılığında öngörülen ücretin artık 250 kişiye sunulması gereken hizmetin karşılığı olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkan farklı sebepler dolayısıyla edimin ifasının aşırı güçleştiği hallerde söz konusu sözleşmenin değişen şartlara uygun hale getirilmesinin üç farklı kaynağı söz konusudur. Bunlar:

a) Sözleşmede uyarlamaya ilişkin bir hükmün bulunması,

b) Kanunda uyarlamaya ilişkin bir düzenlemenin mevcut olması[10]

c) Tarafların sözleşmenin kurulmasından sonra anlaşarak uyarlama yapması halidir.

Yukarıda ifade edilen üç ihtimal açısından düğün organizasyon sözleşmelerinin değerlendirilmesi gerekir. Birinci ihtimal, düğün organizasyon sözleşmesinde uyarlamaya ilişkin bir hüküm mevcut ise bu hüküm esas alınarak ve TBK m. 138’de öngörülen genel hüküm tamamlayıcı işlev görerek uyarlama yapılabilir. İkincisi, sözleşmede hüküm olmamasına rağmen tarafların sonradan anlaşarak sözleşmeyi uyarlaması ihtimalidir. Üçüncüsü, sözleşmede böyle bir hüküm mevcut değilse ve taraflar da kendi aralarında anlaşamamışsa genel hüküm niteliğindeki TBK m. 138 ve bu konudaki özel hükümler dikkate alınarak (TBK m. 98, 182, 296, 324, 331, 333, 369, 435, 480/2, 575, 639/b.7 vb.) uyarlamaya gidilebilir.

TBK m. 138’e göre yapılacak uyarlama açısından da iki ihtimal söz konusudur. Birincisi, hâkimden sözleşmeyi değişen koşullara uyarlamasını talep etmektir. İkincisi, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanmasının mümkün olmadığı hallerde sözleşmeden dönme hakkının kullanılmasıdır. “Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır”.[11] Düğün organizasyon sözleşmeleri ani edimli bir sözleşme[12] olduğundan bu sözleşmede kullanılacak hakkın hukuki niteliği dönme hakkıdır.

Düğün organizasyon sözleşmesi özelinde bakıldığında, bu sözleşmelerde genellikle uyarlama konusunda bir hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca tarafların uyarlama konusunda anlaşamaması ihtimali de yüksektir. Bu durumda başvurulacak yol kanunda öngörülen düzenlemedir.

TBK’nın 138’inci maddesinde aşırı ifa güçlüğü başlığı altında sözleşmenin uyarlanması hususunda genel bir düzenleme yapılmıştır.[13] Söz konusu madde kapsamında uyarlama yapılabilmesi için gerekli olan şartlar şunlardır:

1. Edimler arası dengenin bozulması, öyle ki, bu durumda borcun aynen ifasının istenmesi dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmelidir.

2. Şartların sözleşme yapıldıktan sonra olağanüstü bir şekilde değişmesi;

3. Şartlardaki bu değişikliğin taraflarca sözleşmenin yapıldığı sırada öngörülememiş olması ve öngörmelerinin de beklenememesi;

4. Bu durumun borçlunun kusurundan kaynaklanmaması;

5. Borcun henüz ifa edilmemiş olması veya borçlunun ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuş olmasıdır.[14]

Mevcut durumda, düğün organizasyon sözleşmelerinin bu şartları sağlayıp sağlamadığı incelendiğinde ilk dört şartın varlığı açıktır. Beşinci şartın gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda, iki ihtimal karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, düğün organizasyon sözleşmesinin taraflarının, sözleşme konusu borcu henüz ifa etmemiş olması ihtimalidir. İkincisi, tarafların borcunu ifa ederken aşırı ifa güçlüğünden doğan haklarını saklı tutmuş olması ihtimalidir.[15] Bu iki ihtimal kapsamında olan kişiler sözleşmenin uyarlanması mahkemeden (hâkimden) talep edebilir.

Uygulamada, sözleşmeden doğan borçların ifa edileceği düğün tarihine kısa bir süre kalması ve uzun sürecek mahkeme süreci de göz önüne alındığında sıkıntılar ortaya çıkabilir. Ayrıca henüz sözleşmeden doğan edimlerin ifa edilmediği göz önüne alınırsa düğün tarihinden önce uyarlama talebiyle açılacak dava tarafların arasındaki güven ilişkisini zedeleyebilir. Güven ilişkisinin zedelenmesi tarafların edimlerini gereği gibi yerine getirmemesine sebep olabilir. Bu durumun gerçekleşmesinden çekinen tarafın “ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa” da bulunması lehine olur. Bundan çekinen taraf, en geç edimlerini ifa ederken uyarlamadan doğan haklarını saklı tuttuğunu karşı tarafa bildirmelidir. Örneğin, bunu karşı tarafa çekeceği bir ihtar ile yapabilir. Böylece, düğün yapıldıktan sonra da uyarlama için dava açma yoluna gidilebilir.

         II. SÖZLEŞMEDEN DÖNME

            TBK m. 138’de, “…borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir” hükmü yer almaktadır. Sözleşmeden dönme hali açısından iki ihtimal söz konusudur. Burada belirleyici etken, düğün organizasyon sözleşmesi kurulurken taraflarca bir cayma parasının kararlaştırılmış olup olmama ihtimalidir.

            A. CAYMA PARASININ ÖNGÖRÜLDÜĞÜ HAL

            TBK m. 178’e göre, “Cayma parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan cayarsa aldığının iki katını geri verir”.

            Taraflar sözleşmeyi kurarken sözleşmeden cayma yetkisini (hakkını) her iki tarafa da tanıyabilir. Cayma parasının kararlaştırıldığı sözleşmelerde parayı veren taraf sözleşmeden caydığı takdirde vermiş olduğu bu parayı geri isteyemez. Cayma hakkını kullanan taraf, parayı alan taraf ise, aldığının iki katını geri vermek zorundadır. Bir diğer deyişle, parayı alan taraf cayma yetkisini kullanmak isterse hem aldığını geri vermek hem de bir o kadar daha ek ödeme yapmak zorundadır.[16] Cayma parası taraflardan her birine sözleşmeden dönme hakkı tanıdığı için buna dönme parası veya dönme tazminatı demek de mümkündür. Dönme hakkı niteliği itibariyle yenilik doğuran bir haktır. Dolayısıyla bu hak tek taraflı varması gerekli bir irade beyanıyla kullanılır.[17]

            Düğün organizasyon sözleşmelerinin bazılarında taraflar cayma parası öngörmektedir. Bazı durumlarda ise düğün salonları bu sözleşmeler için matbu sözleşmeler hazırlamak ve bu matbu sözleşmelerde cayma parasına ilişkin madde bulunmaktadır. Bu durumda, cayma parasının öngörüldüğü madde genel işlem koşulu (tüketici hukuku açısından haksız şart) niteliğindedir. Söz konusu durumlarda bu nitelik göz ardı edilmeksizin çözümleme yapılmalıdır. Eğer düğün organizasyon sözleşmesinde bir cayma parası öngörülmüşse taraflar bu cayma bedelini ödeyerek sözleşmeden cayabilir (dönebilir).

            B. CAYMA PARASININ ÖNGÖRÜLMEDİĞİ HAL

            Düğün organizasyon sözleşmesi, hastaneye kabul sözleşmesi gibi taraflardan birinin, kanunî sözleşme tiplerine ait birden çok aslî edimde bulunmayı, diğeri de genellikle bir miktar para ödeme şeklinde tek bir edimde bulunmayı taahhüt ettiği karma (kombine) sözleşmedir.[18] Hastaneye kabul sözleşmesinde hastane, vekâlet (tıbbi tedavi), kira (oda tahsisi), hizmet (temizlik, bakım) ve satış (yiyecek-içecek verilmesi) sözleşmeleri ile düzenlenmiş birden farklı sözleşmeye ait aslî edimi yerine getirme taahhüdü altında iken sözleşmenin diğer tarafı olan hastanın tek aslî edimi ücret ödemektir.[19] Düğün organizasyon sözleşmesinde ise düğün salonu (düğünü organize eden), vekâlet (düğünü organize etmek), kira (düğün salonunun günübirlik tahsisi), hizmet (temizlik, yeme-içme, servis), fotoğraf çekimi (eser sözleşmesi) gibi birden farklı sözleşmeye ait aslî edimi yerine getirme taahhüdü altında iken sözleşmenin diğer tarafı olan düğün sahiplerinin (düğünü organize ettiren) tek aslî edimi ücret ödemektir.

            Karma kombine sözleşmelere uygulanacak hükümlerin tespiti açısından öğretide altı görüş mevcuttur.[20] Türk hukuk öğretisinde hastaneye kabul sözleşmesi açısından tarafların menfaati de dikkate alınarak saf olmayan soğurma görüşü benimsenmiştir.[21] Bu görüşe göre, bu sözleşmede önemli unsur hastanın hastalığının teşhisi ve tedavisi olup diğer unsurlar buna katkı sağlamak için öngörülmüştür. Dolayısıyla bu sözleşmeye esas itibariyle vekâlet sözleşmesine ait hükümlerin uygulanacağı ve mahiyetine uygun düştüğü ölçüde diğer tip sözleşmelere ait hükümlerin de kendisine yer bulacağı belirtilmiştir. Düğün organizasyon sözleşmelerinde de esas olan düğün salonunun, düğün sahipleri yerine düğünü özenli bir şekilde organize etmesidir. Diğer edimler buna katkı sunmak için öngörülmektedir. Dolayısıyla düğün organizasyonu sözleşmelerine esas itibariyle vekâlet sözleşmesine ait hükümlerin uygulanması ve mahiyetine uygun düştüğü ölçüde diğer tip sözleşmelere ait hükümlerin de kendisine yer bulması gerektiği kanaatindeyiz.

            Bu açıklamalar ışığında cayma parasının öngörülmediği düğün organizasyon sözleşmelerinde, tarafların sözleşmeden dönme durumları vekâlet sözleşmeleri açısından düzenlenen özel hükümler göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.

            TBK m. 512’ye göre, “Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür”.

            İlgili hükme göre, vekâlet veren ve vekil bakımından her zaman tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirme (dönme/fesih) hakkı düzenlenmiştir. Vekâlet sözleşmesinin karşılıklı güven ilkesine dayandığı dikkate alındığında bu yönüyle diğer sözleşme türlerinden ayrıldığı ve tek taraflı sona erdirme halinin sözleşmenin niteliği gereği olağan olduğu tartışmasızdır. Ancak bu sona erdirme hakkının serbestçe kullanımı “uygun zaman” kısıtlaması ile sınırlıdır.[22]

Haklı bir sebep olmaksızın diğer tarafa zarar verecek şekilde sözleşmenin tek taraflı bir irade beyanıyla sona erdirilmesi halinde, TBK m. 512 anlamında uygun olmayan zamanda sona erdirmenin gerçekleştiği kabul edilir. Uygun olmayan sona erdirme halinde tazminat ödenmesinin sebebi, sözleşmenin ihlâl edilmiş olması değil her zaman sözleşmeyi sona erdirme hakkının olumsuz sonuçlarını giderme amacına yönelik hakkaniyete dayanan bir tazminattır. Ayrıca TBK m. 521 anlamında tazmini gereken zarar bir menfi (olumsuz) zarardır.[23]

            Bu açıklamalar ışığında düğün organizasyon sözleşmeleri gerek düğünü organize eden (düğün salonu) gerekse düğünü organize ettiren (düğün sahipleri) tarafın iradesiyle her zaman sona erdirilebilir. Korona salgınının varlığı bu açıdan bir haklı sebep oluşturmaktadır. Ayrıca “uygun olmayan zaman” kavramı bu sözleşme açısından yorumlanmalıdır. Uygun zaman, düğün salonu açısından yeniden müşteri bulabilmesi için gereken makul bir süre önce sona erdirilmesidir. Ancak uygun olmayan zamanda sonra erdirilse bile düğün salonu tarafından yeni müşteri bulunması durumu da göz ardı edilmemelidir. Düğün sahibi için uygun zaman ise yeniden uygun fiyata bir düğün salonu ile anlaşabileceği makul bir süre önce sona erdirilmesidir.

            C. SÖZLEŞMEDE GENEL İŞLEM KOŞULU ŞEKLİNDE ÖNGÖRÜLMÜŞ CEZAİ ŞARTIN VARLIĞI

            Günümüzde birçok sözleşmede yapıldığı gibi düğün organizasyon sözleşmeleri de çoğu zaman düğün salonu tarafından önceden hazırlanmış bir matbu evrakın imzalanması suretiyle kurulmaktadır. Bu matbu evrakta öngörülen ve sözleşmenin diğer tarafı ile birlikte kararlaştırılmayan maddelerin hukuki niteliği genel işlem koşuludur (TBK m. 20 vd.). Düğün organizasyon sözleşmelerinin genellikle bir tüketici sözleşmesi olması nedeniyle bu maddeler, Tüketici Hukuku açısından haksız şart niteliğindedir (TKHK m. 5).

Matbu evrakta hazırlanan maddelerden biri de bazen düğün sahibinin düğün tarihine belli bir süre kala sözleşmeden cayması halinde sözleşmede belirlenen ücretin tamamını düğün salonuna ödemesi gerektiğine ilişkin olmaktadır. Bu şekilde düzenlenmeye çalışılan durum aslında bir cezai şart (ceza koşulu) niteliğindedir. Örneğin, “düğün tarihine 40 gün kala düğün sahibi sözleşmeden cayarsa sözleşmede belirlenen ücretin tamamını ödemekle yükümlüdür”.

            TBK m. 21’e göre,Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşme kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır”.

Yine TKHK m. 5/3’e göre,Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez”.

TBK m. 21 ve TKHK m. 5/3’e göre, haksız şart biçiminde düzenlenen ve cezai şart niteliği taşıyan bu maddelerin tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir ve yazılmamış sayılırlar. Düğün salonu bu durumun aksini iddia ediyorsa ispat ile yükümlüdür.

         YARARLANILAN KAYNAKLAR

            Anacur, Sebahaddin: Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, SBE, 2011.

            Aral, Fahrettin, Ayrancı, Hasan: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 12. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019.

Aybay, Memet Erdem: Sözleşmenin Değişen Koşullara Göre Uyarlanması (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı İncelemesi), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Year 2016, Volume 22, Issue 3, 323-347.

Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2017.

Gülbahar Süzgün, Selin: Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması (Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, SBE, 2018.

Günergök, Özcan, Kayıhan, Şaban: Borçlar Hukuku Dersleri Genel Hükümler, 1. Baskı, İstanbul, Umuttepe Yayınları, 2020.

            Kaya, Ümmühan: Sözleşmenin Uyarlanmasında Sonradan Değişen Şartlar ve Öngörülemezlik İlkesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Year 2016, Volume 22, Issue 3, 1569-1593.

Serozan, Rona: Borçlar Hukuku Genel Bölüm: İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme (C. III) Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı, 7. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2016.

Şahin Candaş, Gökçe: Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi Kapsamında Özel Hastanenin Hukuki Sorumluluğu (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi, SBE, 2019.

Ülker, Çağrı: Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Hukuki Niteliği (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Ticaret Üniversitesi, DTE, 2017.

         YARARLANILAN YARGITAY KARARLARI

            T.C. Yargıtay, Hukuk Genel Kurulu, 2017/90 E. , 2018/1259 K. , https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ , s.e.t. 15.06.2020.


[1] Bakınız: https://www.icisleri.gov.tr/81-il-valiligine-koronavirus-tedbirleri-konulu-ek-genelge-gonderildi , son erişim tarihi: 11.06.2020.

[2] Bakınız: https://www.icisleri.gov.tr/81-il-valiligine-nikah-merasimlerinde-uygulanacak-tedbirler-genelgesi , son erişim tarihi: 14.06.2020.

[3] Bu ilke, TMK m. 2’de öngörülen dürüstlük ilkesinin özel bir görünüm şeklidir.

[4] Memet Erdem Aybay, Sözleşmenin Değişen Koşullara Göre Uyarlanması (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı İncelemesi), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Year 2016, Volume 22, Issue 3, 323-347, s. 332.

[5] Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2017, s. 502.

[6] Fatih Güngör, Türk Hukukunda Kredi Sözleşmelerinin Uyarlanması, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 22 vd.

[7] Ümmühan Kaya, Sözleşmenin Uyarlanmasında Sonradan Değişen Şartlar ve Öngörülemezlik İlkesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Year 2016, Volume 22, Issue 3, 1569-1593, s. 1571; Rona Serozan, Borçlar Hukuku Genel Bölüm: İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme (C. III) Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı, 7. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2016, s. 264 vd.

[8] Kaya, s. 1571-1572. Nitekim, korona salgınının düğün organizasyon sözleşmelerine etkisine dair hazırladığımız ilk çalışmada ilgili İç İşleri Bakanlığı genelgesinde öngörülen yasaklar sebebiyle ortaya çıkan bir sonraki kusursuz imkansızlık hali mevcut idi. Bu çalışma için bakınız: http://fatihyesilyurt.av.tr/blog/2019/09/23/dugunun-iptal-olmasi-sebebi-ile-verilen-ucretin-iadesi/ , s.e.t. 15.06.2020.

[9]Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır. Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi mücbir sebebin bir takım unsurları vardır. Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir” (T.C. Yargıtay, Hukuk Genel Kurulu, 2017/90 E. , 2018/1259 K. , https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/ , s.e.t. 15.06.2020).

[10] Sebahaddin Anacur, Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması (Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, SBE, 2011, s. 60.

[11] TBK m. 138.

[12]Yargıtay’ın son dönemlerdeki içtihatlarında doktrindeki hakim görüş doğrultusunda görüşünü değiştirerek ani edimli sözleşmelerde de uyarlamanın mümkün olabileceği yönünde hüküm kurduğu kararları da mevcuttur” (Selin Gülbahar Süzgün, Sözleşmenin Değişen Şartlara Uyarlanması (Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi, SBE, 2018, s. 39).

[13]Maddenin doktrinde eleştirilen ilk yönü; kanun gerekçesinde ve meclis çalışmaları sırasında bu hükmün işlem temelinin çökmesine ilişkin olduğu hususu ifade edilmiş olmasına karşın, mevcut düzenlemenin gerek başlığı gerekse içeriği anlamında işlem temelinin çökmesi teorisinden ziyade, işlem temelinin çökmesinin görünüm biçimlerinden biri olan aşırı ifa güçlüğüne ilişkin olmasıdır.96 Oysaki işlem temelinin çökmesi denilince akla üç olasılık gelir: aşırı ifa güçlüğü, edimler arası dengenin bozulması ve sözleşme ile izlenen amacın anlamını yitirmesi” (Gülbahar Süzgün, s. 32); “TBK 138. madde düzenlemesi Türk hukuk doktrininde tartışılagelen, dürüstlük kuralına dayanan ve içtihat metinlerinde yer alan bir kavram olan sözleşmenin uyarlanması kavramının kanun düzeyinde düzenlenmesi anlamında bir adım atmış olması nedeniyle sevindirici bir gelişme olarak nitelenebilirse de, pek çok eksik yönü olduğu ve doktrindeki eleştiriler de göz önünde bulundurularak gelişime muhtaç olduğu değerlendirilebilir” (Gülbahar Süzgün, s. 34). “Yargıtay HGK 27.01.2010 T. 2010/14-14 E. 2010/15 K. sayılı kararında “Acaba bu ilke sadece sürekli edimli iki taraflı borç ilişkilerine mi uygulanabilecektir? Federal mahkeme, 4.5.1922 günlü bir kararında bir alım-satım aktinde de, İtalya’dan ithal edilip teslim edilecek bir otomobil alım-satımı konusunda da bu ilkenin uygulanma olanağının bulunduğunu kabul etmiştir (Gürsoy, age, sh. 62)” , “O halde, Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesini sadece sürekli edimli sözleşmelerle sınırlamak doğru olmaz. Daha geniş bir ifadeyle, bu ilkenin gelecekte sonuç doğuracak, veya gelecekte yerine getirilecek yahut derhal ifa ile sona ermemiş sözleşmelerde de uygulanabileceğinin benimsenmesi gerekir (Uygun görüş için bkz. Gürsoy, age sh 121-123).(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 3.2.1988 gün ve 1987/11-411 E, 1988/66 K. sayılı ilamı)” hükmünü kurarak ani edimli sözleşmelerin de uyarlanmasının mümkün olduğunu kabul etmiştir” (Gülbahar Süzgün, s. 39, dipnot 117).

[14] Anacur, s. 33-34.

[15] Önceden verilen kaparo bir bağlanma parası olup (TBK m. 177) borcun ifa edildiği anlamına gelmez.

[16] Özcan Günergök, Şaban Kayıhan, Borçlar Hukuku Dersleri Genel Hükümler, 1. Baskı, İstanbul, Umuttepe Yayınları, 2020, s. 591.

[17] Eren, s. 1220.

[18] Fahrettin Aral, Hasan Ayrancı, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 12. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019, s. 58; Gökçe Şahin Candaş, Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi Kapsamında Özel Hastanenin Hukuki Sorumluluğu (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Üniversitesi, SBE, 2019, s. 12.

[19] Şahin Candaş, s. 12.

[20] Bu görüşler için bakınız: Çağrı Ülker, Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Hukuki Niteliği (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Ticaret Üniversitesi, DTE, 2017, s. 107 vd.

[21] Bakınız: Ülker, s. 109, dipnot 462.

[22] Şahin Candaş, s. 133.

[23] Aral, Ayrancı, s. 463.

Arş. Gör. Ahmet Fevzi KİBAR

Av. Fatih Yeşilyurt

Bu konu hakkında uzmana danışmak ister misiniz?

Yazar Hakkında

Ahmet Fevzi Kibar

Akademisyen, Hukuki Danışman ve Yazar
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özel Hukuk yüksek lisans mezunu ve İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk doktora eğitimi (devam ediyor). Kişiler, Aile, Eşya, Miras, Borçlar, Gayrimenkul, Fikri Mülkiyet ve Ürün Sorumluluğu Hukuku alanlarında çalışma yapmaktadır. Ayrıca hikâye, deneme ve eleştiri yazarlığı da yapmaktadır. Evli ve baba.

4 Yorumlar

Yorum Yap