(DENEME)
YAZAR: FURKAN KACUR
Doğa ve insan. Dünyanın tamlaması olan varlıklar… Bunlar birbiri içine geçmiş heyecanları, mutlulukları, sevinçleri, hüzünleri, kaosları ve çok daha fazlasını içinde barındırır. Kaoslar, suskun doğanın ruhunu dört bir yandan yaralar. Yaralarını sineye çeker bir anne gibi. Bir anne şefkatiyle o yine merhamet eder, aciz insana. Ona verilmiş olan merhameti akıtır insanoğluna.
Yaratılmışların en üstünü olan insan çoğu zaman yere attığı plastiğin yıllarca doğanın bedenini kirlettiğini, ruhunu incittiğini düşünmez. Her şeye rağmen susar, o. Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombaları düştüğünde, Çernobil’de nükleer kaza meydana geldiğinde, altın uğruna ormanlar rantlaştırıldığında, kimyasal atıklar sulara bırakıldığında sesimizi duyuramadık. Bir fidan dikmek yerine baltayı vurduk ağacın köküne. Farkında mısın aziz dostum, doğaya verdiğimiz zararın?
Zararımız yalnız doğaya değil. Ona bağlı yaşayan bizlere karşı da verilmektedir. İnsan sevdiğine zarar verir mi? Varlığı derinden yaralayan en yakınıdır. Doğayla iç içe geçmiş olmamız da ona verdiğimiz yaraların göstergesi midir?


Doğaya karşı bir saygısızlık içinde bulunuyoruz. Saygısızlığımızın sebebi onun bizlere suyunu, oksijenini, yemeğini sunması mıdır? Dünyayı yaşanabilir kıldığı için mi bunca zarar?
Bilim insanları tarafından neden yaşanabilir bir dünya aranmaktadır düşündün mü aziz dostum? Dünyamızı yaraladık, o şimdi yoğun bakımda makinelere bağlı bir şekilde bizlere tutunmaya çalışmakta… Ve bizler hâlâ sessizce izlemekteyiz. Sanki esir alınmışız ve karşılığında doğamız isteniyor. Vefa borcumuzu mu ödeyeceğiz yoksa ona veda mı edeceğiz?
İhtiraslarımıza yenik düşerek veda etmemeliyiz. Doğa bizim yaşam kaynağımız. Ona sahip çıkmalıyız. Bak dinle onu, sana sesleniyor her candan! Kuşların, arıların, ağustos böceklerinin, Küçük Prensin tilkisinin sesine kulak ver! Sessiz bir gemide yolcu etme onları. Onlar sırları açıklar… Duyar mısın bülbülün hakikat sözlerini? Doğa senin doğumundur, aziz dostum. Bak ve gör doğanın samimiyetini!
Doğa senin için oksijen, su ve besin kaynağıdır. Her yalnız kaldığında sana sığınaktır. İlk günlerini hatırlayalım. Onun mağaralarında yaşadın, o açtı göğsünü sana; sarıldın yapraklarına, gönlünü açtı sana. Her zorluğa göğüs germeyi onunla öğrendin. Hayatı okumayı onunla öğrendin, unutma aziz dostum! İlk öğretmenine vefa borcunu ödemelisin.


Her şeyin zamanı geldiğinde yok olacağı bir kainatta yaşıyorken ona bu kadar erken mi veda edeceksin? Veda ile kurtulamayız. Her ihanetin bir bedeli, her sonun bir başlangıcı vardır. Veda ile son bulan başlangıçta, ihanetimizin bedelini ödeyeceğiz.
Vazgeç gönle girmeyen, akılla kavranamayan, zamanla sınırlandırılamayan kaçışından! Kucaklaş doğayla, sağla barışını, Yaratana yaklaş, uzaklaş iblisten!
Doğa ellerini her bir yandan sana uzatmakta. Tutun doğanın köklerine, kurtul sarmaşıklara bürünmüş hâlinden. Yıka, doğanın gözyaşları ile kirlenmiş bedenini… İzle, gök ve yeryüzünü; gör, sana olan ilgi ve samimiyetini. Toprak sana açmış bağrını, gök sana indirir ab-ı hayatını… Yaratan, bizi birbirimize bağlamış. Aradaki bağı koparma azîz dostum!
Unutma insanoğlu! Kurtul vehimlerinden, hasetlerinden. Çık fitne sığınağının soğuk odalarından! Doğa senin içinde, sen onun yansımasısın. Kendine iyi bak insanoğlu!
Teşekkür: Bana ve tüm akademik çalışma okulu öğrencilerine desteğini esirgemeyen, vaktini bizler için ayırarak gelişimimizde büyük rol oynayan ve kıymetli görüşleri ile yazıma değer katan sayın Ahmet Fevzi KİBAR hocama çok teşekkür ederim.
Ayrıca değerli eleştirileriyle yazıma katkıda bulunan başta Mustafa Dündar, Furkan Yurt ve Merve Yıldırım olmak üzere tüm akademik çalışma okulunda bulunan aziz dostlarıma teşekkür ederim.
çok başarılı bir yazı olmuş, tebrik ederim. her biri ayrı ayrı vurucu bir sürü güzel cümle barındırıyor. umarım doğamızın değerini bir an önce anlarız… Kalemine sağlık 🙂