Pratik Çalışma

BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMA (7)

BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMA
Arş. Gör. Ahmet Fevzi Kibar

OLAY I: A, terzidir. Dükkânına yeni satın alacağı makinanın bedelinin bir kısmını nakit ödemiştir. A, makinayı satın aldığı B ile kalan 100.000 liranın karşılığı olarak dükkânının Mart, Nisan ve Mayıs ayında anlaşmalı firmaları olan X, Y ve Z’den alacağı aylık miktarları B’ye devrettiğini belirten bir senedi imza etmiştir.

Soru 1: Taraflar arasında gerçekleştirilmek istenen hukuki işlemi tespit ediniz. Bu işlem geçerli midir?

Tarafların aralarında gerçekleştirmek istediği işlem, alacağın devridir. Alacağın devri, dar anlamda bir borç ilişkisinde alacağın, alacaklı tarafından bir başka kişiye devredilmesidir.

Bir alacağın devri için geçerli bir sözleşme yapılması, alacağın mevcut olması ve bir devir engeli bulunmaması gerekir. Alacağın devri işleminin hukuki sonuç doğurabilmesi için bu üç unsurun tamamı mevcut olmalıdır.

BK m. 184’e göreAlacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır”. Buna göre alacağın devri işleminin geçerliliği için yazılı şekil öngörülmüştür. Yazılı şekil şartını gerçekleştirmeyen bir alacağın devri kesin hükümsüz olacaktır. Olayımızda A ile B arasındaki alacağın devri işlemi senet ile yapıldığı için geçerlilik şartı sağlanmıştır. Bu yazılı şekil eğer işlemin bütün esaslı unsurlarını (alacağı devreden, devralan, devre konu alacak ve tarafların devir iradesi) içermelidir. Olayımızda senette bunların belirtildiği ifade edilmiştir. Böylece bu unsur gerçekleşmiştir.

Diğer unsur ise mevcut bir alacağın devre konu edilmesidir. Alacağın devri işlemi bir tasarruf işlemi olduğu için devir sırasında mevcut olmayan bir alacağın devri sözü verilmesi mümkün ise de mevcut olmayan bir alacak üzerinde tasarruf edilmesi mümkün değildir. Olayımızda henüz doğmamış ileride doğması muhtemel alacaklar devir işlemine konu gösterilmiştir. Bu mümkün müdür?

Henüz doğmamış bir alacağın devir işlemine konu edilememesi gerekirse de öğretide henüz doğmamış alacak haklarının devredilebileceği kabul edilmektedir. Kabul ettiğimiz görüşe göre ileride doğacak alacakların ikiye ayrılması gerekir: Devir anında mevcut bir hukuki ilişkiye dayanan alacaklar ve devir anında hiçbir temeli olmayan alacaklar.

Devir anında mevcut bir hukuki temele dayanan alacaklara; geciktirici koşula bağlı alacaklar, dönemli olarak (periyodik) borç doğuran sözleşmelerden (kiradaki gibi) doğan alacaklar örnek verilebilir. Bu gibi durumlarda alacağın devri işlemi temel ilişkiden doğan ve ileride ortaya çıkacak asıl alacağa sahip olma imkânı veren bir beklenen hak olarak yorumlanacağı için henüz mevcut olmayan bir hak devredilmiş değildir. Olayımızda da böyle bir beklenen hak konumundaki dönemsel edimler devre konu edildiği için bu görüşe göre alacağın devri işlemi geçerli olacaktır.

Devir anında bir beklenen hak dahi bulunmadığı için her türlü temelden yoksun gelecekteki alacakların devri ise tasarruf işleminin yapıldığı anda konusunun bulunmaması sebebiyle geçersiz olacaktır. Zira bir tasarruf işleminden söz edebilmek için işlemi yapanın malvarlığının aktifinin etkilenmesi gerekir. Oysa burada devredilen hak doğar doğmaz devralana ait olacaktır. Bir an bile devredene ait olmayacak bir hakkın o kişi tarafından devredildiği söylenemez.

Üçüncü unsur ise bir devir engelinin bulunmamasıdır. BK m. 183/1’e göre devir serbestisi esastır. Ancak bazı istisnai alacaklar için öngörülen devir engeli bulunması (örneğin; BK m. 366/1 – ürün kiracısının kullanma hakkı, BK m. 380/2 – ödünç alanın kullanma hakkı, BK m. 619 – ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısının hakkı) halinde o alacağın devri mümkün değildir. Olayımızda bu kapsama giren bir alacak olmadığı için bu unsur açısından da alacağın devri işlemini geçersiz kılacak bir durum söz konusu değildir.

Soru 2: B söz konusu alacağı C’ye nakit 70.000 lira karşılığında devretmiştir. A, bu devir için kendisinden izin alınmadığını belirterek itiraz etmiştir. A’nın itirazı haklı mıdır?

Alacağın devri kurumu, niteliği gereği BK m. 183/1’de belirtildiği üzere “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir”. Buna göre alacağın devri işleminin geçerli olması için borçlunun rızasına gerek yoktur. Zira alacağın alacaklı tarafından bir üçüncü kişiye devredilmesi borçlunun hukuki durumunu ağırlaştırmaz. Bu sebeple de kanunkoyucu kanuni, sözleşmesel veya işin niteliği gereği bir engel olmadıkça alacağın devri işleminin geçerliliği için borçlunun rızasını hatta haberdar edilmesini dahi aramamıştır.

Kanunkoyucu devir için rızası aranmayacak olan borçlunun, devirden etkilenmesini (durumunun ağırlaşmasını) engellemek için BK m. 186 ve BK m. 190 maddeleri arasında özel hükümler öngörmüştür. Örneğin BK m. 186ya göre Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur” ve BK m. 190’a göreDevreden, devralana alacak senedi ile elinde bulunan ispatla ilgili diğer belgeleri teslim etmek ve alacağını ileri sürebilmesi için gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür”. Eğer bu hükümler öngörülmemiş olsaydı alacağın devri işlemi borçlunun hukuki durumunu ağırlaştırıcı olabilirdi.

Soru 3: C, söz konusu alacakları X ve Y’den tahsil etmiştir. Ancak Z firması Mart ayı sonunda iflas ettiği için ondan tahsil edememiştir. Tahsil edilen miktar 80.000 liradır. Ayrıca C tahsilat için Z firmasına defaatle gitmiş, avukat tutmuş, dava açmıştır. C, söz konusu sonuçsuz kalan uğraşları sebebiyle B’ye müracaat edebilir mi?

Alacağın devri işlemi bir ivaz karşılığında yapılabileceği gibi ivazsız olarak da yapılabilir. Bu iki farklı türde yapılan alacağın devri işlemleri kanunkoyucu tarafından nitelikleri göz önünde bulundurularak bazı hususlarda farklı sonuçlara tabi tutulmuştur.

BK m. 191/2’ye göreAlacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir”. Yani söz konusu ivazsız devir halinde alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir. Bu düzenleme, hiçbir karşılık almaksızın alacağını devreden kişinin ayrıca bir garanti verme taahhüdü olmadıkça sorumlu tutulmasının hakkaniyete uygun düşmemesidir.

BK m. 191/1’e göre iseAlacak, bir edim karşılığında devredilmişse devreden, devir sırasında alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olur”. İlgili hükme göre olayımızda B, 70.000 lira karşılığında alacağı C’ye devrettiği için bu alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olur. Devredenin borçlunun ödeme gücünden sorumlu olması eski kanun döneminde olmayıp yeni kanun döneminde getirilmiş bir garanti yükümlülüğüdür. Olayımızda C, Z’nin ödeme gücüne sahip olmaması sebebiyle ondan olan alacağı tahsil edememiştir.

Devredenin garanti sorumluluğunun kapsamı BK m.193’te düzenlenmiştir. İlgili hükme göre “Devralan garanti ile yükümlü olan devredenden aşağıdaki istemlerde bulunabilir:

1. İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri verilmesini.

2. Devrin sebep olduğu giderleri.

3. Borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı giderleri.

4. Devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer zararlarını” talep edebilir.

C, 80.000 lirayı X ve Y’den tahsil etmiştir. Kalan 20.000 lirayı Z’den tahsil edememiştir. BK m. 193’e göre C, bu 20.000 lirayı faizi ile birlikte, eğer devir için bir masraf yapılmış ise (örneğin, noter masrafı gibi) bu miktarı ve borcu tahsil için yaptığı ve sonuçsuz kalan dava açma, avukat tutma masraflarını talep edebilecektir. Ayrıca eğer başka bir zararı söz konusu ise B kusursuzluğunu ispat etmedikçe bunu da ondan talep edebilir.

OLAY II: A’nın B’ye 50.000 lira borcu vardır. A’nın borç ikrarını içeren borç senedi B’nin elindedir.

Soru 1: C, A’ya borcunu ödeyeceğini vadetmiştir. B, borcu A’dan talep edince A artık borçlu olmadığını borcu C’den istemesi gerektiğini ifade eder. A’nın bu itirazı geçerli midir?

A, C’nin aralarında yaptıkları işlem ile ulaşmak istedikleri hukuki sonuca borcun üstlenilmesi denilmektedir. Borcun üstlenilmesi; borcun iç üstlenilmesi (BK m. 195) ve borcun dış üstlenilmesi (BK m. 196) olarak ikiye ayrılmaktadır. A ile C’nin aralarındaki borcun üstlenilmesi işlemi borcun iç üstlenilmesi işlemidir. Bu işlem BK m. 195’te “Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olur” şeklinde tanımlanmıştır.

Borcun iç üstlenilmesi sözleşmesi ile C, A’yı, A’nın B’ye olan borcundan kurtarmayı taahhüt etmektedir. C, bu yükümlülüğünü borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek yerine getirebilir. C, bu iki halden birini gerçekleştirmedikçe A, B’ye olan borcundan kurtulmuş olmaz. Yani A ile C’nin aralarında yaptığı anlaşma ile A’nın borçlu sıfatı doğrudan ortadan kalkmaz. Dolayısıyla A, bu itirazında haklı değildir.

Soru 2: A’nın B’ye olan borcunu öğrenen A’nın babası X, B ile anlaşarak A’nın borcunu ödemiştir. A, bu ifaya karşı çıkmıştır. Bu durumda nasıl bir hukuki sonuç ortaya çıkar?

B ile X’nin aralarında yapmaya çalıştığı hukuki işlem borcun dış üstenilmesidir. Borcun dış üstlenilmesi; “Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur” (BK m. 196/1). Dış üstlenme sözleşmesi, borcun bir kişiden (olayımızda A’dan) bir başka üçüncü kişiye (olayımızda A’nın babası X’e) geçmesini sağlayan bir tasarruf işlemidir.

Borcun dış üstlenilmesiyle X, borçlu sıfatını devraldığı için önceki borçlu A’yı borçtan kurtararak onun malvarlığının pasifini azaltmak suretiyle ona bir kazandırmada bulunmuş olur. Bu kazandırmanın sebebi genellikle üstlenenin, borçluyu borçtan kurtarma taahhüdünü içeren iç üstlenme sözleşmesidir. Ancak iç üstlenme sözleşmesi olmadan da X, A’yı borcundan kurtarabilir. Olayımızda da öyle olmuştur.

X’in bir taahhüdü bulunmadan bir kişiyi (A’yı), alacaklı B’ye karşı olan borcundan kurtarması, A’ya bir bağışta bulunma maksadına da dayanabilir. Bu bağışın gerçekleşmesi B’nin kabul etmesine bağlı ise de borcun devri, sebebin gerçekleşmemesinden etkilenmez. Zira dış üstlenme sözleşmesi ile borcun devri, sebepten soyut bir hukuki işlemdir. Bu nedenle sebepteki geçersizlik (A’nın bağışı reddetmesi) borcun devri işlemini geçersiz hale getirmez. Bu durumda borcun dış üstlenilmesi ile A borçtan kurtulur fakat X’e karşı sebepsiz zenginleşmiş olur.

Soru 3: D, A’nın borcunu üstlenme konusunda A ile anlaşır. Sonra da B ile anlaşarak A’nın borcunu üstlenir. Ancak D henüz 17 yaşındadır. Bu durum hukuki sonuçta bir değişiklik meydana getirir mi?

D’nin gerek A ile gerekse B ile yaptığı anlaşmaların geçerli olması için D’nin fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Zira borcun iç üstlenilmesi sözleşmesi ile D, bir borcu ortadan kaldırma taahhüdü yüklenmektedir. Yani bir borç altına girmektedir. MK m. 16/1’e göreAyırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir”. Buna göre söz konusu sözleşme ile D borç altına girdiği için yasal temsilcisinin rızası aranır. Yasal temsilcisinin izni veya işleme katılarak rıza göstermesi olmadığı için işlem askıda hükümsüzdür. Eğer yasal temsilci sözleşmeyi onarsa işlem geçerli olur, onamazsa geçersiz hale gelir. Eğer D işlemde, üstlenen değil de borçlu olsaydı ve A da borcu ivazsız üstlenen olsaydı bu durumda 2. Cümledeki istisna hüküm kapsamında işlem geçerli olurdu.

D’nin B ile yaptığı dış üstlenme sözleşmesinde de D, borç altına girdiği için üstlenen sıfatıyla ilgili yukarıda yapılan aynı açıklamalar geçerli olacaktır.

OLAY III: A ile B arasında 28.12.2020 tarihinde adi yazılı olarak eser sözleşmesi düzenlenmiştir. A, yüklenici; B ise işsahibidir. 15.02.2021 tarihinde A, sözleşmesini C’ye sözlü olarak devretmiştir. 05.03.2021 tarihinde B noter aracılığıyla sözleşmenin devrini onayladığını taraflara iletmiştir.

Soru 1: A ile C arasında yapılan sözleşmenin devri işlemi şeklen geçerli midir?

BK m. 205/3’e göreSözleşmenin devrinin geçerliliği, devredilen sözleşmenin şekline bağlıdır”. İlgili hükümde belirtilen kuralın sadece kanuni şekil şartlarını kastettiği kabul edilmelidir. Böylece kanunen herhangi bir geçerlilik şartına bağlanmamış bir sözleşme taraflarca iradi bir şekle bağlanmış olsa da bu şekle uyulmadan yapılan sözleşme devri, ispat sorunu hariç, geçerli olacaktır.

Olayımızda A ile B arasında yazılı şekilde yapılmış bir eser sözleşmesi vardır. BK m. 470 vd.’nda düzenlenen eser sözleşmesi için özel bir şekil şartı öngörülmediği için BK m. 12/1’de öngörülen genel kural gereğince hiçbir şekle bağlı değildir. Böylece taraflar adi yazılı şekilde yapmış olsa da söz konusu sözleşmenin devri bu iradi şekle uyulmaksızın yani sözlü olarak yapılmasında bir sorun yoktur. Dolayısıyla A ile C arasında sözlü olarak yapılan sözleşmenin devri işlemi geçerlidir.

Soru 2: Sözleşmenin devri işlemi için A ile C arasında yapılan sözleşme ve B’nin sonradan onayı yeterli midir?

BK m. 205/1’e göreSözleşmenin devri, sözleşmeyi devralan ile devreden ve sözleşmede kalan taraf arasında yapılan ve devredenin bu sözleşmeden doğan taraf olma sıfatı ile birlikte bütün hak ve borçlarını devralana geçiren bir anlaşmadır”. İlgili hüküm kapsamında sözleşmenin devri için genel kural olarak üç tarafın yani devreden, devralan ve sözleşmede kalan tarafın birlikte bir anlaşma yapması öngörülmüştür.

Ancak BK m. 205/2 de genel kuralın yanında sözleşmenin devri için devreden ve devralanın yapacağı anlaşmaya sözleşmede kalanın anlaşmadan önce izin veya anlaşmadan sonra onay vermesine imkân tanınmıştır. Böylece A ile C arasında yapılan sözlü anlaşmaya, anlaşmadan sonra noter aracılığıyla B’nin verdiği onay ile birlikte sözleşmenin devri işlemi tamamlanmıştır. Böylece bu iki işlem, sözleşmenin devri işlemi için yeterli olacaktır.

Yazar Hakkında

Ahmet Fevzi Kibar

Akademisyen, Hukuki Danışman ve Yazar
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özel Hukuk yüksek lisans mezunu ve İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk doktora eğitimi (devam ediyor). Kişiler, Aile, Eşya, Miras, Borçlar, Gayrimenkul, Fikri Mülkiyet ve Ürün Sorumluluğu Hukuku alanlarında çalışma yapmaktadır. Ayrıca hikâye, deneme ve eleştiri yazarlığı da yapmaktadır. Evli ve baba.

Yorum Yap