OLAY I: A, B pastanesi ile özel bir pasta üretimi için 1.500 liraya anlaşır. Tarafların anlaşmasına göre pasta mutlaka A’nın kızının doğum günü olan 27 Aralık 2021 tarihinde teslim edilmelidir. 500 lirayı peşinen veren A, kalanını pasta teslim edilince ödeyecektir. A aynı gün ayrıca farklı bir pastaneden aynı nitelikte bir pasta için 1000 liralık teklif almış ancak B ile ilişkisini düşünerek teklifi reddetmiştir. 27 Aralık günü pastaneye giden A, pastanın hazır olmadığını zira günü 29 Aralık olarak not aldıklarını öğrenir. Bunun üzerine A, X pastanesine giderek üç saat içinde aynı nitelikte özel bir pastayı hazırlatarak 1.850 liraya almıştır.
Soru 1: B pastanesinin pasta teslim borcu ne zaman muaccel olur? Olayda ne tür vade söz konusudur?
Burada ifa zamanını tespit etmemiz gerekir. İfa zamanı, klasik anlamda BK m. 90 vd.’da ifade edildiği üzere alacaklının borcun ifasını talep ve dava yetkisini kullanma imkânının başladığı ânı ifade eder. Bu andan sonra borçlu, alacaklının ifa talebine uymak zorundadır. Bu anlamda ifa anının gelmesine borcun muacce l olması denilir. Eğer bir borç ilişkisinde borcun ne zaman ifa edileceği belirlenmişse buna vâde denir. Eğer borç için bir vâde belirlenmemiş ise bu borç kural olarak doğduğu anda muaccel olur (BK m. 90).
Bir borcun vadeye bağlanması; tarafların anlaşması, işin niteliği veya kanun hükmü gereğince olabilir. Olayda 27 Aralık tarihi tarafların anlaşmasıyla vade olarak kararlaştırılmıştır. Vadeye bağlı borçlarda borç vade geldiğinde muaccel olacağından borç 27 Aralık’ta muaccel olur.
Olayda taraflar borcun ifa edileceği tarihi takvim günü olarak belirlediğinden belirli vade söz konusudur. Ayrıca TBK.m.124/b.3 uyarınca “Borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa.” kesin vade söz konusudur. Olayda taraflar borcun “mutlaka” belli bir tarihte ifa edilmesin gerektiği hususunda anlaştığından aynı zamanda kesin vade söz konusudur.
Soru 2: B pastanesinin 27 Aralık tarihinde pastayı teslim etmemesi nasıl bir hukuki durumdur? B’den pastayı almaktan vazgeçmek isteyen A, bu durumda hangi koşullarla hangi imkânlara sahiptir.
Olayımızda bir pasta üretme yani bir eser sözleşmesi (BK m. 470 vd.) söz konusudur. Yani bir tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme söz konusudur. Sözleşmenin tarafı olan B, kesin vadeli sözleşmeyi ifa zamanı olan 27 Aralık’ta ifa edememiştir. Olayda ifa tarihi taraflarca birlikte belirlendiğinden ihtara gerek yoktur. Temerrüde engel bir durumun (ifa imkansızlığı, alacaklı temerrüdü, borçlunun defi ileri sürmesi) varlığı da yoktur. Böylece B, muaccel olan borcunu ifada gecikerek borçlu temerrüdüne düşmüştür (BK m. 117). Ayrıca A BK m. 124’teki istisnaya girdiği için B’ye ek süre tanımak zorunda da olmaksızın tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde öngörülen ek (ilave) seçimlik hakları kullanabilir. Böylece Pastayı B’den almaktan vazgeçmek isteyen A, borcun ifasından vazgeçtiğini hemen bildirerek borcun ifa edilmemesinden doğan zararın (olumlu/müspet zararının) yani borç zamanında ifa edilseydi bulunacağı durum ile borcun ifa edilmemesi sebebiyle içinde bulunduğu durum arasındaki farkı isteyebilir. Yani eğer B pastanesi 27 Aralık tarihinde pastayı ifa etseydi A, X pastanesine gidip 1.850 liralık bir pasta siparişi vermek zorunda kalmayacaktı. Böylece ortaya çıkan olumlu zarar 1.850-1.500=350 liradır. Bu miktarı ifa yerine olumlu zarar tazminatı seçeneğinde talep edebilir.
Diğer bir imkân ise A, B pastanesine derhal sözleşmeden döndüğünü bildirerek sözleşmenin hükümsüz kalması sebebiyle uğradığı zararın (olumsuz/menfi zarar) giderilmesini isteyebilir. Bu durumda B, temerrüde düşmekte kusurlu olmadığını ispat edemezse söz konusu zararı (A, B ile sözleşmemiş olsaydı diğer pastaneden 1.000 liraya pasta alacaktı. Ancak mevcut durumda 1850 liraya almıştır. Yani 1.850-1.000=850 lira bu sözleşme sebebiyle zarara uğramıştır. Eğer sözleşmeyi hiç yapmasaydı böyle bir zarara uğramayacaktı) ödemek yükümlülüğü altındadır.
Olayımızda A, B’nin 27 Aralık tarihinde ifada bulunmaması sebebiyle derhal seçimlik haklarından birini kullandığını B’ye bildirmemiş ise bu durumda sadece gecikmiş ifayı ve gecikme tazminatını talep edebilir. Zira TBK.m.125 uyarınca aslolan aynen ifanın talep edildiğidir. Bu nedenle A ek seçimlik haklarını kullanmak istiyorsa bunu (örneğin sözleşmeden döndüğünü) B’ye derhal bildirmelidir.
Soru 3: A, B pastanesine önceden ödediği 500 lirayı geri alabilir mi? Nasıl?
A, 27 Aralık günü pastanın ifa edilmemesi üzerine derhal sözleşmeden dönerse bu sözleşme sebebiyle daha önceden ödediği 500 lira sebepsiz zenginleşme konusu teşkil eder ve BK m. 125/3 gereğince A tarafından geri istenebilir.
Soru 4: A’nın, X pastanesinden pastayı almadığını ancak üç saat içinde özel bir pastayı hazırlamaları ve evine teslim için getirmeleri için 1.850 liraya anlaştığını, pastanın, X pastanesi çalışanı F tarafından motosiklet ile taşınırken düşürülüp ezildiğini, F pastayı teslim için getirdiğinde ufak bir kontrolle pastanın şeklinin bozuk olduğunu gören A’nın pastayı teslim almadığını varsayınız. Bu durumda A’nın, F’nin getirdiği pastayı teslim almaması nasıl nitelendirilir?
İfa, borçlanılan edimin yerine getirilmesidir. Yani borçlu neyi borçlanmış ise onu ifa etmek zorundadır. Buna ifanın edime uygun olması prensibi denir. İfanın edime uygun olması prensibi, taraflardan birinin öngörülen niteliklere sahip olmayan edimi ifa konusu yapmasına engel olur.
Olayımızda pasta götürülecek bir borç olarak belirlenmiş ve henüz teslim edilmeden önce ezilmiştir. Dolayısıyla A’ya ifa için teklif edilen edim sözleşmede öngörülen nitelikte edim değildir. Ayıplı bir edimdir. BK m. 106’ya göre A, kendisine önerilen edimi haklı bir gerekçe ile teslim almamıştır. Böylece alacaklı temerrüdüne düşmemiştir. Aksine X pastanesi öngörülen vadede gereği gibi ifada bulunamayarak borçlu temerrüdüne düşmüştür (BK m. 117/2).
Ayrıca A, teslimi reddetmeyerek kabul edip BK m. 112 gereğince gereği gibi ifa etmeme sebebiyle B’den zararın giderilmesini talep de edebilirdi.
Soru 5: Soru 4’teki olasılıkta, X pastanesi sahibi A’yı arayarak kendilerinin pastayı hazırladığını ve F’nin hatasının kendilerini bağlamadığını bu sebeple 1.850 lirayı ödemesini istemiştir. X bu konuda haklı mıdır?
X pastanesinin teslim fiili için F’yi kullanması BK m. 116 anlamında borcun ifasında borçlunun yardımcı kişi kullanmasıdır. Öncelikle söz konusu borcun ifası için yardımcı kişi kullanılıp kullanılamayacağını irdelememiz gerekir. Zira şahsen ifa zorunluluğu varsa yardımcı şahsın borcu ifa etmesi, geçerli bir ifanın sonuçlarını doğurmaz. BK m. 83’e göre; “Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü değildir”. Olayımızda pastayı teslim borcu şahsen ifası zorunlu olmayan bir borç (yani şahsen X pastanesi sahibi tarafından ifası ile çalışanı tarafından ifa edilmesi arasında alacaklı için bir fark yoktur. Bu sebeple X pastanesinin pastayı teslim borcu için F’yi kullanması mümkündür.
BK m. 116’ya göre; “Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür”. Olayımızda böyle bir yardımcı kişi kullanma söz konusudur.
Yardımcı kişinin fiilinden sorumluluk için dört olumlu, bir olumsuz şart aranmakadır: 1) borçlu borcun ifasında veya borç ilişkisinden doğan bir hakkın kullanılmasında yardımcı kişi kullanmış olmalıdır, 2) Borcun ifasında yardımcı kişi kullanılması borca aykırı olmamalıdır (eğer borca aykırı ise esasen BK m. 112’ye göre sorumluluk söz konusu olur), 3) Yardımcı kişi, borçlunun borcuna aykırı bir davranışla alacaklıya zarar vermiş olmalıdır, 4) Borç bizzat borçlu tarafından ifa edilse ve zarar verici davranışta bizzat bulunsa idi sorumlu tutulabilecek olmalıdır, ve 5) Yardımcıların fiilinden sorumluluğunu kaldıran veya daraltan bir anlaşma bulunmamalıdır (BK m. 116/2).
Olayımızda yukarıdaki şartlardan beşi de mevcuttur. Dolayısıyla X pastanesi bu itirazlarında haklı değildir, F’nin fiilinden sorumludur. Zira olayımızda F, borcun ifasında kullanılmış, bu ifa borca aykırılık teşkil etmemektedir (şahsen ifa zorunluluğu mevcut değil veya başka birinin ifasına ilişkin bir yasaklama yoktur), F borca aykırı davranışıyla pastaya zarar vermiştir, eğer F değil de X pastanesi sahibi de böyle bir davranışta bulunsa sorumlu tutulabilecekti ve A ile X pastanesi arasında bir sorumsuzluk anlaşması mevcut değildir.
Soru 6: Soru 4’teki olasılıkta, A’nın X pastanesine 1.850 lira ödeme borcunun zamanı nedir?
A, X pastanesiyle pastanın üç saat sonra teslimi noktasında anlaşmıştır. Söz konusu eser sözleşmesinin karşılığında A, 1.850 lira bedel ödeyecektir. Söz konusu bedelin ne zaman ödeneceği taraflarca kararlaştırılmamış veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç doğumu anında muaccel olur. Dolayısıyla A ile X pastanesi söz konusu pasta üretimi anlaşmasını yapmasıyla birlikte A’nın bedel ödeme borcu doğar. Yani bu andan itibaren X pastanesi paranın ödenmesini A’dan talep edebilir.
Soru 7: Soru 4’teki olasılıkta , eğer F pastayı sağlam bir şekilde A’ya getirmiş olsaydı ve A’ya pastayı teslim etmeden önce ödemeyi talep etmiş olsaydı, F bu talebinde haklı olur muydu?
Burada F, X pastanesi adına söz konusu talepte bulununca A, BK m. 97 gereğince ödemezlik defini kullanıp kullanamayacağı irdelenmelidir. İlgili hükme göre; “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşulları ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir”. Olayımızda X pastanesinin pasta teslim borcunu, bedel ödeme borcundan sonra ifa etme hakkı ne sözleşme koşullarına ne de özelliklerine göre mevcuttur. Dolayısıyla X’in parayı sözleşme kurulduktan sonra her zaman talep edebilir ancak bu durumda A, BK m. 97 gereğince ödemezlik defini kullanarak borcunu ifadan pasta teslim edilmedikçe veya ifası önerilmedikçe çekinebilir. Ancak X pastanesi adına F pastayı teslim için kapısına kadar getirmiş ve A’nın da bedel ödeme borcu, pastayı teslim borcundan sonra düzenlenmediği için yani sonradan ifa hakkı bulunmadığı için F böyle bir talepte bulunabilir ve A, bedel ödeme borcundan kaçınamaz. Kaçınırsa F, pastayı teslimden kaçınma hakkına sahip olur ve A, alacaklı temerrüdüne düşer.
OLAY II: A, bir reklam oyuncusudur. 2018 yılı şubat ayında reklam setinden evine dönerken alkollü B sürücüsünün ters şeride girerek arabasına çarpması sonucu vücudunun muhtelif yerleri yaralanmıştır. Tedavi sürecinde uzun süre hastanede yatıp birçok ameliyata maruz kalmıştır. Şubat ayında bitmesi gereken reklamın bitmeyeceğini anlayan X firması A’nın yerine B ile anlaşmış ve A’nın sözleşmesini feshetmiştir. Ayrıca X firması A’nın sözleşmeden doğan borcunu ifa etmemesi sebebiyle uğradığı zararlar için B’ye dava açmıştır. A ayrıca 2018 yılı Haziran ayında çekilecek reklam filmi için anlaştığı Y firmasının da sözleşmeyi A’nın yüzünün artık reklam yıldızı olacak güzellikte olmaması sebebiyle feshettiğini öğrenir. Y firması A’ya anlaşma tarihinde ödediği sözleşme bedelinin üçte biri miktardaki parayı (150.000) lirayı tahsil için dava açmıştır. Mayıs ayında paraya sıkışan A, kasasını karıştırırken Z firmasıyla 11.04.2009 tarihli bir sözleşmesini bulur. Sözleşmeye göre A’nın halen 30.000 lira alacağı mevcuttur. Ayrıca 2017 yılının Aralık ayında K, L ve M ile ortaklığından doğan ancak ünlü olduktan sonra tahsil etme gereği duymadığı 50.000 liralık alacağını da tahsil etmeye karar vermiştir.
Soru 1: X firması A’ya karşı açmış olduğu tazminat davasında haklı mıdır?
X firması ile A arasında bir reklam anlaşması mevcuttur. A, 2018 yılı şubat ayında geçirdiği kaza sebebiyle sözleşmeden doğan oyunculuk borcunu ifa edememiştir. Dolayısıyla X firması açısından bir borçlu temerrüdü söz konusudur. Ancak burada özel bir borcun sona ermesi hali söz konusudur. Olayımızda A, kendisinin kusuru olmadığı bir trafik kazası sebebiyle geçirmek zorunda olduğu tedavi süreci sebebiyle borcun ifasını yerine getirememiştir. Zira ifanın ancak belli bir zaman diliminde yerine getirilmesi (şubat sonuna kadar) zorunludur. Bu sebeple burada A’dan kaynaklanan sübjektif bir imkansızlık sebebiyle borcun sona ermesi söz konusudur. Eğer trafik kazası A’nın kusuru olmaksızın meydana gelmişse (ki olayımızda alkollü bir sürücü karşı şeritten gelip A’ya çarpmıştır) BK m. 136, eğer A’nın kusuru sebebiyle ise (örneğin alkollüyken araç kullanıp karşı şeride giren A olsa idi) BK m. 112 uygulanacaktır. Olayımızda BK m. 136 gidilir. BK m. 136’ya göre; “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer”. Böylece A, borçlu temerrüdüne düşmez, zira BK m. 136 sebebiyle borç sona ermiştir. Böylece X firması açmış olduğu tazminat davasında haklı değildir.
Soru 2: Y firması açtığı davada haklı mıdır?
BK m. 136/2’de; “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup,” hükmü öngörülmüştür. İlgili hüküm gereğince Y firması ile A arasında imkansızlık sebebiyle sona eren A’nın borcunun karşılığında A borcu ifadan kurtulmuştur ve karşı taraftan almış olduğu 150.000 lirayı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre (BK m. 77 vd.) geri vermekle yükümlüdür. Burada A, iyiniyetli sebepsiz zenginleşen olarak edimi iade ile yükümlü olacaktır.
Soru 3: A, Z firmasından 30.000 lirayı tahsil etmek için ne yapmalıdır?
A’nın Z firmasından sözleşmeden doğan bir alacak hakkı mevcuttur. Alacak hakları, kanun koyucu tarafından belirli bir süre (zamanaşımı süresi) talep edilmesi gereken haklar olarak düzenlenmiştir. Söz konusu sürede talep edilmeyen haklara karşı borçlu tarafından zamanaşımı defi ileri sürülebilir. BK m. 146 vd. zamanaşımı, borcu sona erdiren kurumların devamında düzenlenmiştir. Zamanaşımı borcu sona erdirmez ancak söz konusu alacağı bir eksik borç haline getirir. Böylece bu borç talep edilebilir ancak borçlu tarafından zamanaşımı defi ileri sürülürse bu talep reddedilir. Bu nedenle esasen zamanaşımına uğramış bir alacak varlığını sürdürdüğü için ifa davası ile mahkemeden talep edilebilir.
BK m. 146’ya göre; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir”. BK m. 147’de bazı borçlar için beş yıllık zamanaşımı öngörülmüştür. Farklı hüküm ve kanunlarda da bazı borçlar için farklı zamanaşımı süreleri düzenlenmiş olabilir. Eğer böyle bir düzenleme yoksa bir alacak hakkı genel hüküm BK m. 146 gereğince muaccel olmasından itibaren on yıl geçmesi (BK m. 149) ile eksik borç haline gelir. Olayımızda reklam oyunculuğu yani bir eser sözleşmesinden doğan para alacağı söz konusudur. Bu alacakla ilgili farklı bir hüküm olmadığı için BK m. 146 uygulanır. Böylece Z firmasıyla 11.04.2009 tarihinde imzalanan sözleşmeden doğan para alacağı, söz konusu alacak ile ilgili farklı bir vade tarihi olmadığı için sözleşmenin kurulması ile doğar ve muaccel olur. Böylece söz konusu alacak 11.04.2019 tarihinden sonra artık zamanaşımına uğramıştır. Bu borç A tarafından bir ifa davası ile talep edilebilir. Eğer Z firması buna karşı zamanaşımı defi sunarsa talep reddedilir, sunmazsa söz konusu alacağı ispat etmek şartıyla elde edebilir.
Soru 4: A; K, L ve M ile ortaklığından doğan 50.000 liralık alacağını elde edebilir mi? Nasıl?
Söz konusu alacak, BK m. 147/b.4 gereğince bir ortaklık sözleşmesinden doğan alacak olduğu için beş yıllık zamanaşımına tabidir. Dolayısıyla bu alacağın muaccel olduğu Aralık 2017’nin ilgili gününün tam karşılığı olan (BK m. 92/b.3) Aralık 2022 tarihi geçince zamanaşımına uğrayacaktır. Dolayısıyla söz konusu tarihten sonra talep edilebilir ancak borçlu zamanaşımı defi’ne sahip olacaktır. A’nın talebi karşısında K, L veya M ayrı ayrı defi ileri sürebilirler.
Burada ayrıca bir BK m. 132 anlamında bir ibranın söz konusu olup olmadığı irdelenmelidir. Zira A önceden bu alacağını almaktan vazgeçmiştir. Bu durum bir ibra teşkil eder mi?
İbra, her şeyden önce bir sözleşmedir. BK m. 132 anlamında bir ibranın söz konusu olabilmesi için borçluyu, borcu ifa etmeden borçtan kurtarmak için alacaklı ile borçlunun anlaşmasıdır. İbra için kanunda bir şekil öngörülmediği için sözlü olarak da yapılabilir. Ancak ispat problemine karşı yazılı olarak yapılması tavsiye edilir. İbranın bir anlaşma olması sebebiyle ayni haklarda ve yenilik doğuran haklarda söz konusu olan feragatten farklıdır. Yani alacak hakkından alacaklı, tek taraflı feragat edemez. Borçlu ibrayı kabul etmedikçe borç devam eder. Bu aynı zamanda kimseye zorla bağış yapılamaz ilkesinin de bir yansımasıdır. Zira ibra bir nevi bağışlama teşkil eder ve bağışlama sözleşmesi her ne kadar tek tarafa borç yüklese de iki tarafın da rızasını gerektirir. Dolayısıyla olayımızda böyle bir ibra anlaşması mevcut olmadığı için A’nın tek başına alacağı almaktan vazgeçmesi alacak hakkını sona erdirmez. Böylece A, eğer başka bir sebeple de sona ermemişse alacağını talep edebilir.