Pratik Çalışma

BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMA (8)

BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER PRATİK ÇALIŞMA
Arş. Gör. Ahmet Fevzi Kibar

OLAY I: Ayşen, Gülşen’i arayarak onun online bir site üzerinden satışa çıkardığı ahşap oturma takımı için 25.000 lira teklif eder. Gülşen buna karşılık “28.000 liradan bir kuruş aşağıya olmaz” diye karşılık verir. Ayşen “tamam ama vazoyu da alırım” diyerek diğer ilanını kasteder.

Soru 1: Ayşen ile Gülşen arasında bir sözleşme kurulmuş mudur? Değerlendiriniz.

Ayşen ile Gülşen bir sözleşme müzakeresi yapmışlardır. Sözleşme iki tarafın karşılıklı irade beyanının uyuşması ile ortaya çıkan bir hukuki işlemdir (BK m.1). Bu irade beyanları öneri ve kabul olarak iki şekilde değerlendirilir ve aranır.

Sözleşmenin kurulmasına ilişkin bir tarafın teklifini içeren ve karşı tarafa yöneltilen irade beyanına “icap/öneri” denir. Bu açıdan öneri, bir sözleşmenin yapılması için gerekli irade beyanlarından zaman itibariyle önce yapılandır. Öneri, karşı tarafın kabulü ile sözleşmenin kurulmasının arzu edildiği bir irade beyanıdır. Eğer irade beyanı sadece bir müzakere başlatma amacını ifade ediyorsa bu irade beyanı bir öneri değil bir öneriye davettir. Şayet bir irade beyanı, öneri niteliğindeyse bunun bazı hukuki sonuçları olmaktadır. Bu sonuçlardan en önemlisi öneride bulunan taraf irade beyanı ile bağlı olacak ve karşı taraf kabul beyanında bulunursa sözleşme kurulmuş olacaktır.

Kabul ise kendisine yöneltilen bir öneriye karşılık kişinin sözleşmeyi öneriye uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden bir beyanın karşı tarafa yöneltilmesidir. Şayet karşı taraf önerene yönelttiği beyanında önerideki şartlara eklemeler yaparsa bu beyan bir kabul değil önceki önerinin reddi ile birlikte yapılmış yeni bir öneri niteliğindedir.

Olayımızda Ayşen’in, Gülşen’e oturma takımı için 25.000 lira teklif etmesi bir öneri niteliğindedir. Gülşen ise buna karşılık 28.000 liradan bir kuruş aşağıya olmaz diyerek yeni bir öneride bulunmuştur. Ayşen’in esasen kabul gibi görünen “tamam ama vazoyu da alırım” beyanı Gülşen’in 28.000’lik teklifindeki şartlara ekleme yapmakta yani yeni bir öneride bulunmaktadır. Dolayısıyla ortada üç tane birbirinden farklı öneri mevcuttur. Henüz bir kabul beyanı ortaya çıkmadığı için taraflar arasında bir sözleşme kurulmuş değildir.

            Soru 2: Eğer olay şöyle olmuş olsaydı (Gülşen, Ayşen’in cevabına karşılık biraz düşünmem gerek deyip telefonu kapatır ve üç gün sonra Ayşen’e “tamam, anlaştık” şeklinde bir mesaj atar), yukarıdaki cevabınız değişir miydi?

            Gülşen’in, üç gün sonra Ayşen’e “tamam, anlaştık” şeklinde mesaj yollaması Ayşen’in önerisine karşılık bir kabul iradesidir. 

            BK m. 3 vd.’nda bir önerinin süreli veya süresiz olması, hazır olanlar veya hazır olmayanlar arasında yapılması durumlarında farklı hukuki sonuçlar öngörülmüştür. Olayımızda öncelikle taraflar arasında ortaya çıkan önerinin niteliğini belirleyip buna karşılık ileri sürülen kabulün sonuç doğurup doğurmayacağına hükmedilmelidir.

            Ayşen ile Gülşen arasındaki görüşme telefon üzerinden olduğu için BK m. 4/2’de belirtildiği üzere bu hazır olanlar arasında bir öneri niteliğindedir. Bu öneri BK m. 4/1 anlamında süresiz bir öneridir. İlgili hükme göre “Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapıla öneri hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur”.  Dolayısıyla Ayşen’in telefonda yaptığı teklifi, Gülşen’in görüşmede kabul beyanı ileri sürmeden görüşmeyi sonlandırması ile Ayşen önerisi ile bağlılıktan kurtulmuştur. Bu durumda Gülşen’in üç gün sonra kabul iradesini Ayşen’e yönlendirmesi ile sözleşme kurulmuş olmaz. Bu durumda Gülşen’in irade beyanı Ayşen için yeni bir öneri niteliğindedir. Ayşen bu iradeye karşılık verip vermemekte serbesttir.

            OLAY II: Şinasi, “Osman Gazi Köprüsü”nü çok beğenen Dilaverdi’ye 35.000 lira karşılığında köprüyü satmayı teklif eder. Dilaverdi teklifi kabul eder ve taraflar el sıkışır. Taraflar arasında yapılan sözleşme geçerli midir? Değerlendiriniz.

            Bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için öncelikle BK m. 27’de belirtilen kesin hükümsüzlük hallerini içermemesi gerekir. İlgili hükme göre “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür”.

            Şinasi ile Dilaverdi arasında bir satış sözleşmesi kurmak istemektedir. Bu sözleşmenin kurulması için gereken karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı yani öneri ve kabul mevcuttur. Yani sözleşme görünüş itibariyle kurulmuştur. Peki, bu sözleşme geçerli bir sözleşme midir? Yani hukuken sonuç doğuracak mıdır? İşte bu aşamada öncelikle BK m. 27 kapsamında bir inceleme yapılmalıdır.

Taraflar arasındaki sözleşmenin içeriği incelendiğinde burada BK m. 27’de belirtilen kesin hükümsüzlük hallerinden imkânsızlık mevcuttur. Zira kamuya ait bir köprünün mülkiyeti özel bir satış sözleşmesine konu edinilemez. BK m. 27’de belirtilen imkânsızlıktan maksat objektif imkânsızlıktır. Yani sözleşmenin konusu herkes için imkânsız olmalıdır. Eğer bir başkasının mülkiyetindeki bir eşyayı satış sözleşmesine konu etmekte olduğu gibi herkes için değil de sadece borcu yüklenen taraf için imkânsızlık söz konusu ise bu sübjektif imkânsızlık halidir ve sözleşmenin geçerliliğine değil ifasına ilişkin bir tartışma konusudur. Yine BK.m.27’de sözleşmenin geçersizliğine sebebiyet veren imkânsızlık başlangıçta yani sözleşmenin kurulduğu sırada var olan imkânsızlıktır. Sonraki imkânsızlık sözleşmenin kesin hükümsüzlüğü sebebi değildir.

Ayrıca Şinasi ile Dilaverdi arasındaki sözleşme kanunun emredici hükümlerine ve kamu düzenine de aykırılık sebebiyle geçersizdir.

            OLAY III: Sermet, Gazanfer’in X yolunun başında bulunan 201 parsel nolu tarlasını 250.000 liraya satın almıştır. Sermet, tapuda satış işlemi yapıldıktan üç ay sonra esasen satın almak istediği başkasına ait 202 parsel nolu tarla yerine 201 nolu parseli aldığını öğrenir.

            Soru 1: Sermet ile Gazanfer arasında yapılan sözleşme geçerli midir? Değerlendiriniz.

            Olayımızda Sermet, Gazanfer’in X yolunun başında bulunan 201 parsel nolu tarlasını 250.000 lira karşılığında satın almıştır. Taraflar arasında bir sözleşme kurulmuş ve ifa edilmiştir. Satış işleminden bir süre sonra Sermet, aslında satın almak istediği başkasına ait 202 nolu tarlayı aldığını sanarak Gazanfer’in 201 parsel nolu tarlayı satın aldığının farkına varmıştır. Yani irade beyanında BK m. 31 anlamında bir hata/yanılma’nın mevcut olduğunun farkına varmıştır.

            Bir sözleşmenin kurucu unsuru olan irade beyanlarında ortaya çıkabilecek sakatlık halleri (hata/yanılma, hile/aldatma, ikrah/korkutma) irade beyanını sakat hale getirebilir. Böylece irade beyanındaki sakatlıklar da bir düzelebilir yahut bozulabilir sakatlık halleri olarak hukuki sonuç doğuracaktır.

            Olayımızda Sermet’in irade beyanında yanılma söz konusudur. Bu yanılma hali BK m. 31/1/2’de belirtilen bir esaslı yanılma halidir. İlgili hükme göre “Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa” bu bir esaslı yanılma halidir.

            BK m. 30’a göre “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, o sözleşme ile bağlı olmaz”. Ancak BK m. 39’a göre bu bağlı olmama hali yanılanın yanılmayı öğrendiği andan başlayarak bir yıl içinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmez ise sözleşmeyi onamış sayılır. Yani burada bir düzelebilir hükümsüzlük hali söz konusudur.

            Soru 2: Sermet, 201 nolu parseli istememekte, 202 nolu parseli satın almak istemektedir. Sermet ne yapmalıdır?

            Bu durumda Sermet, BK m. 39’da belirtilen süre içerisinde yani tapuda satış yapıldıktan üç ay sonra öğrenmesinden itibaren bir yıl içinde ve BK m. 34 gereğince dürüstlük kuralına uygun bir biçimde sözleşme ile bağlı olmadığını Gazanfer’e bildirmelidir. Bu bildirim ile birlikte artık bu sözleşme ile bağlı olmayacaktır. Böylece sözleşme ortadan kalkmış olacak ve sözleşme kapsamında yapılan ifalar sebepsiz zenginleşmeye konu olacaktır.

            Soru 3: Sermet’in niyetinden habersiz olan Gazanfer, hukuken bir koruma talep edebilir mi?

            Borçlar kanunu, sözleşme hukukuna hâkim olan serbestlik ilkesinin bir gereği olarak yanılan tarafa sağladığı iptal hakkının yanında hakkaniyet gereğince sözleşmenin diğer tarafına da BK m. 35’te bir koruma imkânı tanımıştır. BK m. 35’te öngörülen bu koruma imkânı sözleşme öncesi ilişkideki davranıştan sorumluluğun (culpa in contrahendo) bir uygulama halidir. Bu kapsamda Sermet’in davranışları sebebiyle sözleşmenin geçerliliğine güvenen Gazanfer’in, sözleşmenin hükümsüzlüğü yüzünden uğradığı menfi (olumsuz) zarar tazmin edilecektir.

            BK m. 35’e göre “Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez”. İlgili hükme göre Sermet yanılmasında kusuru olup olmamasına göre zararı gidermekle yükümlü olacaktır.

BK madde 35’in 2. fıkrasına göre, “Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.” Buna göre hakkaniyet gerektiriyorsa olumlu (müspet) zararın giderilmesi de kendi kusuruyla yanılandan talep edilebilir.

            İlgili maddenin 2. Cümlesinde belirtilen hükmün beyan hatalarında uygulanmasına güven teorisi izin vermez. Zira bir tarafın açıklamasındaki yanılmayı diğer taraf biliyorsa veya bilmesi gerekiyorsa beyan gerçek arzuya göre hüküm ifade eder. Yani karşı tarafın beyanı bu arzuya uygunsa, sözleşme gerçek arzuya göre kurulmuş olur. Karşı tarafın beyanı uygun değilse sözleşme hiç kurulmaz ve yanılma hükümlerinin uygulanmasına yer kalmaz. Dolayısıyla eğer Gazanfer, Sermet’in kendi tarlası için değil de 202 parsel nolu tarlayı satın almak için 250.000 lira teklif ettiği halde kendi tarlasını 250.000 liraya satmak hususunda karşı teklifte bulununca burada bir sözleşme kurulmuş olmaz. Gazanfer’in cevabı yeni bir öneri niteliğinde olacaktır.

            Soru 4: Diyelim ki Sermet’e söz konusu tarlayı emlakçı Metin, 202 nolu parsel olarak göstererek satmış olsun. Bu durumda yukarıdaki cevaplarda herhangi bir değişiklik olur mu?

            Bu durumda BK m. 36/2 anlamında bir aldatma olup olmadığı irdelenmelidir. İlgili hükme göre “Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilebilecek durumda olması halinde, sözleşmeyle bağlı değildir ”. Bu durumda BK m. 36/2 anlamında bir aldatma olabilmesi için Metin’in bu davranışı Gazanfer’in bilmesi yahut bilebilecek durumda olması gerekir. Eğer öyleyse Sermet BK m. 39 kapsamında iptal hakkını kullanırken, Gazanfer yanılma halinde öngörülen BK m. 35’teki gibi bir korumadan yararlanamayacaktır. Hatta Sermet, tarafların davranışları sebebiyle uğradığı zararları da BK m. 39/2 kapsamında Metin ve Gazanfer’den talep edebilecektir. Bu kapsamda Gazanfer’in aldatması culpa in contrahendo, Metin’in aldatması ise haksız fiil esaslarına tabi olacaktır.

            Eğer Gazanfer, Metin’in aldatmasını bilmiyorsa ve bilebilecek durumda değilse bu durumda BK m. 36/2 hükmü işlerlik kazanmaz. Ancak bu durumda Metin’in fiili sebebiyle Sermet’in iradesinde ortaya çıkan yanılma için Sermet BK m. 30 vd. hükümlerine müracaat edebilecektir. Bu durumda eğer Sermet sözleşmeyi iptal ederse Gazanfer BK m. 35’e müracaat edebilecektir. Ancak Sermet, söz konusu durumda kusurlu olmadığını, kusura Metin’in haksız fiilinin sebep olduğunu belirterek sorumluluktan kurtulacaktır. Bu durumda Gazanfer bir zarara uğramışsa, Metin’e haksız fiili sebebiyle müracaat edebilecektir.

            OLAY IV:  Aydane eski evlerinde bulduğu bir kolyeyi satmak için kuyumcuya götürür. Aydane’nin bu konularda tecrübesiz olduğunu anlayan kuyumcu Basri, bu kolyeye 1.000 lira verebileceğini söyleyerek Aydane’den kolyeyi satın alır. Aydane yaklaşık bir yıl sonra kolyenin değerli taşlar içerdiğini ve en az 50.000 lira edeceğini öğrenir.

            Soru 1: Aydane ile Basri arasında gerçekleşen hukuki işlem geçerli midir?

            Bir sözleşmenin geçerliliğini etkileyen hallerden BK m. 27’de belirtilenler, irade sakatlığı halleri (hata, hile, ikrah) ve şekil şartlarından herhangi biri bu sözleşmede bulunmamaktadır. Son olarak BK m. 28’te karşılıklı borç yükleyen (tam iki tarafa borç yükleyen) sözleşmeler açısından özel bir geçersizlik hali olarak gabin (aşırı yararlanma) öngörülmüştür.

            BK m. 28/1’e göre “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.”  İlgili hüküm kapsamında olayımızda bir gabin olup olmadığını irdeleyelim:

            Öncelikle gabinin varlığı için karşılıklı (sinallagmatik) borç yükleyen bir sözleşme söz konusu olmalıdır. Olayımızda bir satış sözleşmesi mevcuttur. Satış sözleşmeleri sinallagmatik bir sözleşmedir.

İkincisi sözleşmenin esas borçları arasında açık bir oransızlık (objektif şart) olmalıdır. Yani Aydane’nin sözleşme konusu yaptığı kolyenin esas değeri (yaklaşık 50.000) ile kuyumcu Basri’nin bunu satın almak için ödediği bedel (1.000) arasında açık bir oransızlık olup olmadığıdır. Yani işten anlayan herkesin kolayca gözüne çarpan bir oransızlık olmalıdır. Olayımızda böyle bir oransızlık mevcuttur.

Üçüncüsü ise açık oransızlık zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle yani iradesi sağlıklı olmadığı bir haldeyken gerçekleştirilmiş olmalıdır (sübjektif şart). Olayımızda Aydane, bu tarz bir satış sözleşmesi konusunda tecrübesizdir. Dolayısıyla üçüncü şart da mevcuttur.

Sonuç olarak olayımızda bir aşırı yararlanma hali mevcuttur. Aydana ile Basri arasındaki sözleşme aşırı yararlanma sebebiyle bozulabilir bir geçerlilik halindedir.

            Soru 2: Kolyenin gerçek değerini öğrenen Aydane ne yapabilir?

            Bir sözleşmede aşırı yararlanma söz konusu ise sözleşmede zarar gören taraf BK m. 28/1’e göre durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilecektir.

            BK m. 28/2’ye göre Aydane deneyimsizlik sebebiyle aşırı yararlanmaya maruz kaldığı için deneyimsizliğini öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kendisine tanınan iki haktan birini kullanmalıdır.

            Maddede zarar gören kişinin bu hakkını illa ki dava yoluyla kullanması gerekmez. Fakat uyuşmazlık dava konusu olursa hâkim durumu değerlendirerek bir karar verecektir. Eğer Aydane, sözleşme ile bağlı olmak istemiyorsa bu durumda sözleşmeye dayanarak ifa edilen edimler geri iade edilecektir. Eğer Aydane, edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isterse bu durumda hâkim, maddede belirtildiği üzere oransızlığı giderecek şekilde davranacaktır. Yani ne kadar bedel takdir ederse aşırı yararlanma ortadan kalkacak ise ona hükmeder. Örneğin bu 30.000 lira ise ona hükmetmelidir. Yoksa kolyenin bedeli olan 50.000 liraya hükmetmemelidir. Aksi halde taraf iradelerine ve alışveriş hayatının esaslarına uygun olmayan bir müdahalede bulunmuş olur. 

            OLAY V: Tayfur, Berhudar Bey’in çırağı olarak çalışmaktadır. Berhudar Bey, çeşitli siparişleri için Tayfur’u esnaf arkadaşlarına yollamaktadır. Tayfur, dükkâna lazım olan malları bu dükkânlardan teslim alıp getirmektedir. Tayfur, işteki kusurlarından dolayı Berhudar Bey tarafından işten çıkarılır. Tayfur, Berhudar’ın kendisine haksızlık yaptığını düşünmektedir. Bu sebeple Berhudar’ın devamlı mal aldığı Salim Bey’in dükkânından yaklaşık 30.000 liralık malı Berhudar Bey’in istediğini belirterek teslim alır. Salim Bey, Tayfur’un halen Berhudar Bey ile çalıştığını düşünmektedir.

            Soru 1: Tayfur ile Berhudar Bey arasında nasıl bir hukuki ilişki vardır?

            Berhudar Bey, Tayfur’u çırak olarak yanına almıştır. Taraflar arasındaki ilişkiyi borçlar hukuku açısından değerlendirelim. Tayfur, dükkâna lazım çeşitli malları ustası adına diğer esnaflardan teslim almaktadır. Burada Tayfur’a, söz konusu hukuki işlemleri yapabilmesi için ustası tarafından temsil yetkisi verilmiştir.

            Bir kimsenin, kendisini temsil etmesi için bir başkasına rızası ile verdiği yetkiye rızai temsil yetkisi denilir. Temsil yetkisi, temsil olunacak Berhudar Bey, tarafından tek taraflı irade beyanı ile tesis edilir. Yani Berhudar Bey, çırağı Tayfur’a filanca kişiye gidip malları teslim al dediğinde ona malları teslim alma hususunda kendisini temsil yetkisi tanımış olur. Temsil yetkisi verme işlemi tek taraflı irade beyanıyla ortaya çıktığı için Tayfur’un bunu kabul edip etmemesi temsil yetkisine etki etmez. Tayfur, Berhudar Bey’in tek taraflı iradesinin ortaya çıkmasıyla bu hususta yetkili hale gelmiş olur.

            Böylece BK m. 40/1’e göre Tayfur’un, diğer esnaflar ile yaptığı işlemlerin (malları teslim alma gibi) sonuçları doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.

            Soru 2: Berhudar Bey’in, Tayfur’u işten çıkarması ne gibi hukuki sonuçlar doğurur?

            Berhudar Bey, Tayfur’u işten çıkararak onunla olan hukuki ilişkisini ve dolayısıyla temsil yetkisini sona erdirmek istemiştir. Esasen Berhudar Bey’in, Tayfur’u işten çıkarması ile birlikte temsil yetkisi de sona erecektir. Ancak kanunkoyucu üçüncü kişiler açısından temsil yetkisinin sona ermesi açısından bazı özel hükümler düzenlemiştir.

BK m. 42/3’e göre “temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını onlara bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez”.  Dolayısıyla Berhudar Bey’in, Tayfur’u işten çıkarması taraflar açısından yetkiyi sona erdirmesine rağmen eğer söz konusu yetki üçüncü kişilere yani esnaflara açıkça veya dolaylı olarak bildirilmiş ancak yetkinin geri alınması onlara bildirilmemişse bu durumda iyiniyetli üçüncü kişilere karşı bu husus ileri sürülemeyecektir. Yani yetkisiz de olsa Tayfur’un onlarla yaptığı BK m. 41/2 kapsamında temsil yetkisi sınırları içindeki işlemler geçerli olacaktır. Ancak kötüniyetli (yani durumdan haberdar veya haberdar olması gereken olan esnaflar bu kapsama dâhil olmaz.

            Soru 3: Tayfur’un, Salim Bey’den 30.000 liralık mal alması nasıl nitelendirilir?

            Bu durumda Tayfur’un yaptığı işlem yetkisiz temsildir. BK m. 46/1’e göre yetkisiz temsilcinin yaptığı hukuki işlem kural olarak ancak temsil olunan kişi (Berhudar Bey) tarafından onanırsa geçerli olacaktır yani Berhudar Bey’i ancak onaylarsa bağlayacaktır. Ancak burada temsilciyle işlem yapan “iyiniyetli” üçüncü kişilerin haklarının korunduğu durumlar saklıdır. Bunlar; BK m. 42/3, 45/1’dir. Dolayısıyla eğer olayda BK 42/3 uygulanırsa bu durumda yetkisiz temsil sebebiyle ortaya çıkan durumda temsil olunanın işlemle bağlı olması durumu ortaya çıkacaktır.

            Soru 4: Berhudar Bey, Tayfur’u işten çıkardığını bu sebeple Tayfur’un, Salim Bey’den aldığı malın bedelini ödemeyeceğini Salim’e iletir. Salim, bu durumu bilmediğini belirterek parayı talep eder. Berhudar Bey, söyleminde haklı mıdır? Salim Bey, malların bedelini Berhudar Bey’den talep edebilir mi?

            Yukarıda da kısaca değindiğimiz üzere Tayfur’un yetkisiz temsili sebebiyle ortaya çıkan hukuki işlemle Berhudar Bey’in bağlı olup olmayacağı BK 42/3’ün uygulanıp uygulanmamasına göre değişecektir.

            Olayımızda Tayfur, Berhudar Bey’in çırağı olarak defaatle farklı esnaflardan mal teslim almaktadır. Salim bey de Tayfur’un defaatle mal aldığı esnaflardansa, bu durumda BK m. 42/3 işletilebilecektir. Yani esnaflara bildirilen bu temsil yetkisinin geri alındığı da onlara bildirilmiş olmalıdır. Aksi halde Tayfur’un yaptığı işlem ile Berhudar Bey bağlı olacaktır. Böylece Berhudar Bey söyleminde haksız olacak ve Salim Bey, malların bedelini Berhudar Bey’den talep edebilecektir. Bu durumda Tayfur’un haksız fiilleri sebebiyle Berhudar Bey’in kendisine rücu etmesi ise başka bir değerlendirme konusudur.

            Ayrıca şu husus da değerlendirilmiştir. Tayfur’un temsil yetkisinin içeriğini aşıp aşmaması da değerlendirilmelidir (BK m. 41/2). Yani eğer Berhudar Bey, Tayfur’u sadece ufak meblağlı malları teslim almaya (örneğin 300, 500 liralık) mal teslimi için yolluyorsa büyük meblağlı mallar için kendisi bizzat gidiyorsa bu durumda üçüncü kişilere bildirilen temsil yetkisi bu içeriğe göre oluşacaktır. Bu durumda Tayfur ile 30.000 liralık işlem yapan Salim Bey, Tayfur’un temsil yetkisini aşması sebebiyle bir yetkisiz temsilcilik söz konusuysa bu durumda BK m. 46 ve 47 işletilecek ve 42/3 söz konusu olmayacaktır.

Yazar Hakkında

Ahmet Fevzi Kibar

Akademisyen, Hukuki Danışman ve Yazar
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özel Hukuk yüksek lisans mezunu ve İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk doktora eğitimi (devam ediyor). Kişiler, Aile, Eşya, Miras, Borçlar, Gayrimenkul, Fikri Mülkiyet ve Ürün Sorumluluğu Hukuku alanlarında çalışma yapmaktadır. Ayrıca hikâye, deneme ve eleştiri yazarlığı da yapmaktadır. Evli ve baba.

Yorum Yap