Soru 1: Kullanım ödüncü sözleşmesini benzeri sözleşmelerden ayıran en önemli özelliği nedir? Bu özelliğin hukuki sonuçları nelerdir?
Cevap: Kullanım ödüncü sözleşmesi bir ödünç verme sözleşmesidir. Bu açıdan tüketim ödüncü sözleşmesine benzer. Kullanım ödüncü sözleşmesi bir şeyin kullanımını konu edinmesi bakımından da kira sözleşmesine benzer.
Kullanım ödüncü sözleşmesinin en önemli hukuki niteliği karşılıksız ve eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme (BK m. 379) olmasıdır. Bu özellik açısından özellikle kira sözleşmesinden ayrılır. Zira kira sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Kira sözleşmesinde kiracı mutlaka kira bedeli (BK m. 299) olarak bir miktar para öder. Kullanım ödüncü sözleşmesinde ödünç alanın borcu olarak bedel kararlaştırılamaz. Aksi halde bu sözleşme kullanım ödüncü sözleşmesi olmayacaktır.
Tüketim ödüncü sözleşmesi ise eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olma açısından kullanım ödüncü sözleşmesi esasen benzemektedir. Ticari olmayan tüketim ödüncü sözleşmeleri esasen eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliğindedir (BK m. 387/1). Ancak taraflarca faiz ödenmesi kararlaştırılan ticari olmayan tüketim ödüncü sözleşmesinde veya ticari nitelik arz eden tüketim ödüncü sözleşmelerinde taraflarca kararlaştırılmamış olsa bile faiz istenebileceği hallerde tüketim ödüncü sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme niteliğindedir (BK m. 387). Kullanım ödüncü sözleşmesinde böyle bir imkân söz konusu değildir.
Eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olmanın bazı hukuki sonuçları mevcuttur. Örneğin; kullanım ödüncü veren, kullanım ödüncü olarak verilecek şeyin sebep olduğu zararlar dolayısıyla BK m. 112 gereğince ortaya çıkacak sorumluluğu karşılıksız bir sözleşme olduğu için BK m. 114 gereğince kullanım ödüncü verenin sorumluluğu daha hafif olarak takdir edilir ve ayıptan doğan sorumluluk bakımından BK m. 294 kıyasen uygulanır.
Bir diğer önemli sonuç ise tam iki tarafa (karşılıklı) borç yükleyen sözleşmeler için özel öngörülen temerrüt hükümleri (BK m. 123-125) kullanım ödüncü sözleşmesinin niteliği gereği burada işletilemez.
OLAY I: A, B’ye 10.000 lira ödünç verecektir. Paranın teslim tarihi konusunda taraflar anlaşmıştır. Paranın tesliminden üç ay sonra B, parayı 12.000 lira olarak geri ödeyecektir.
Soru 2: Olayımızda A ile B arasında meydana gelen hukuki işlemi tespit edip bu işlemi benzeri işlemlerden ayıran özellikleri belirtiniz.
Olayımızda bir kişinin, diğer bir kişiye bir miktar parayı ödünç vermesi hukuki işlemi mevcuttur. Bu işlem, BK m. 386’ya göre tüketim ödüncü sözleşmesidir. İlgili maddeye göre “tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu sözleşmede; ödünç alan, kendisine ödünç verilen şeyi tüketebilir veya yok edebilir. Zira ödünç verilen şeyin teslimi ile bunun üzerindeki mülkiyet hakkı, ödünç verenden ödünç alana geçmektedir. Ödünç veren sözleşmenin sonunda ancak sözleşmeden doğan şahsi hakka dayanarak iade talebinde bulunabilir. Bu özelliği itibariyle tüketim ödüncü sözleşmesi, mülkiyet devrinin söz konusu olmadığı kira ve âriyet sözleşmelerinden ayrılır. Bu sözleşmelerde sözleşme konusu şeyin mülkiyet hakkı devredilmez, sadece karşı tarafa söz konusu şeyden yararlanabilmesi için bir şahsi hak tanınır.
Olayımızda B, A’dan aldığı 10.000 lirayı, üç ay sonra 12.000 lira yani 2.000 lira fazla olarak ödeyeceği hususunda ile anlaşmıştır. Burada açıkça faiz olarak belirtilmese de söz konusu fazla ödeme niteliği gereği bir faizdir. Taraflar arasında faiz öngörüldüğü için de bu BK m. 387’ye göre nitelikli bir tüketim ödüncü sözleşmesidir. Nitelikli tüketim ödüncü sözleşmesi (yani tarafların faiz öngördüğü veya ticari nitelikte olan tüketim ödüncü sözleşmesi) hukuki niteliği açısından tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Nitelikli tüketim ödüncü sözleşmesi bu niteliği gereği eksik iki tarafa borç yükleyen kullanım ödüncü sözleşmesinden ayrılır. Ayrıca tüketim ödüncü sözleşmesinde sözleşme konusunun mülkiyet hakkı ödünç alana devredildiği için bu noktadan da kullanım ödüncü sözleşmesinden farklıdır.
Sözleşme konusu şeyin mülkiyetinin saklayana geçmesi, mislen iade yükümünün bulunması ve saklayanın şeyi kullanma imkânının bulunması açılarından usulsüz tevdi ile tüketim ödüncü birbirine benzemektedir. Ancak tüketim ödüncünde ödünç alanın takas yetkisinin bulunup usulsüz tevdide saklayanın, saklatanın rızası olmadıkça bulunmaması (BK m. 144/b.1); tüketim ödüncünde ödünç alanın iade borcunun götürülecek borç (BK m. 89/b.1) iken usulsüz tevdide şeyin iadesi onun saklandığı yerde yapılacağı için aranacak borç (BK m. 566) olması ve tüketim ödüncünün aksine, usulsüz tevdide paradan başka misli eşya ve kıymetli evrakı saklayanın, saklatanın izni olmadıkça bunları kullanamaması (BK m. 570/3) bu iki hukuki işlemi birbirinden farklı kılar.
Soru 3: Eğer A, parayı B ile kararlaştırdıkları teslim gününde B’ye teslim etmemiş ve söz konusu tarihin üzerinden yedi ay sekiz gün geçtikten sonra B paranın teslimini talep etmiş olsaydı. B, parayı istediğinde ise A zamanaşımı defini ileri sürmüştür. A haklı mıdır?
Zamanaşımı kurumu açısından BK m. 146’da öngörülen genel hükümlerden farklı olarak BK m. 389’da tüketim ödüncü sözleşmesi açısından özel bir hüküm öngörülmüştür. İlgili hükme göre “Ödünç alanın, ödünç konusunun teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına ilişkin istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak altı ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar”. Burada genel hükümlerden farklı olarak muacceliyet tarihinden değil temerrüt tarihinden itibaren 6 aylık bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
A’nin söz konusu özel hükme göre zamanaşımı definde haklı olabilmesi için teslim borcunda temerrüde düşmüş olması ve bu temerrüt tarihinden itibaren 6 aylık sürenin geçmesi ve bu süre zarfında zamanaşımını durduran veya kesen bir sebebin bulunmaması gerekir. Olayımızda A’nın teslim borcunun vadesi taraflarca belirli bir vade olarak kararlaştırılmıştır. Belirli vadenin söz konusu olduğu hallerde BK m. 117/2 gereğince ihtara gerek olmaksızın borçlu temerrüde düşer. Dolayısıyla A’nın parayı B’ye teslim etmesi gereken günde teslim etmemesi üzerine A, teslim borcunda temerrüde düşmüş olur. Böylece söz konusu tarihten itibaren 6 aylık zamanaşımı süresi geçmesi ile birlikte artık söz konusu borç zamanaşımına uğrar ve alacaklı tarafından talep edildiğinde borçlu bu defi ileri sürerek borcu ifadan kaçınabilir. Olayımızda temerrüt tarihinden itibaren yedi ay sekiz gün geçmiştir. Dolayısıyla zamanaşımı gerçekleşmiştir. Dolayısıyla A, bu konuda haklıdır.
Soru 4: A, parayı henüz B’ye teslim etmeden önce B’nin bu borcu geri ödeyeceğine dair kuşku duyuyor olsaydı, buna dayanarak B’ye parayı teslimden kaçınma hakkı söz konusu olur muydu?
Tüketim ödüncü sözleşmesinde ödünç verene sözleşme konusu şeyi ödünç alana teslimden kaçınma hakkı BK m. 390’da tanınmıştır. İlgili hükme göre “ödünç alan, ödünç sözleşmesinin kurulmasından sonra ödeme güçsüzlüğüne düşerse ödünç veren, ödünç konusunun tesliminden kaçınabilir”. Burada ödünç verene tanınan hak, ödünç alanın ödeme güçsüzlüğüne düşme haliyle sınırlı tutulmuştur. Yani borcun geri ödenip ödenmeyeceğine dair basit bir şüphe yahut kuşku değil ödünç alanın borç ödemeden aciz hali olmalıdır. Bu söz konusu değilse ödünç verenin teslimden kaçınma hakkı söz konusu olmayacağı için teslim borcunu ifadan kaçınması duruma göre gecikme yahut temerrüde düşürecektir. Olayımızda paranın teslim için vade öngörülmüş ve A’nın teslimden kaçınma hakkı söz konusu değildir. Dolayısıyla bu durumda A’nın teslimden kaçınması onu temerrüde düşürecektir. B bu durumda temerrüdün hukuki sonuçlarını işletebilir.
OLAY II: A, arsası üzerinde kat karşılığı inşaat yapılması için B ile anlaşmıştır. Söz konusu anlaşmaya göre A arsanın mülkiyetini B’ye devredecek, B ise işin sonunda yapacağı on daireden dördünü A’ya devredecektir. Anlaşmada teslim için sözleşmenin imzalanmasından itibaren iki yıllık bir süre öngörülmüştür. Ancak A arsanın mülkiyetini devretmemiş ve anlaşmanın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen B inşaata başlamamıştır.
Soru 5: A, B ile aralarında yapmış oldukları sözleşmeden dönmek istemektedir. Bu mümkün müdür? A buna karşı bir itirazda bulunabilir mi?
Olayımızda A ile B arasında meydana gelen hukuki işlem BK m. 470’te tanımlanan “yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği” bir eser sözleşmesi mevcuttur. Eser sözleşmesi, hizmet sözleşmesi ve vekâlet sözleşmesi gibi sözleşmeler öğretide iş görme sözleşmeleri başlığıyla olarak sınıflandırılmaktadır. Hizmet sözleşmesinde işçinin ve vekâlet sözleşmesinde vekilin iş görme borcunun aksine yüklenicinin eser meydana getirme borcu, bir edim fiili değil, edim sonucudur. Bir diğer deyişle yüklenicinin edim yükümü, bir sonuç borcudur.
A, sözleşmeden dönmek istemektedir. Sözleşmeden dönme hususunda eser sözleşmesinin mahiyeti göz önüne alınarak BK m. 473’te özel bir hüküm öngörülmüştür. İlgili hükme göre “yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir”.
Olayımızda taraflar eserin teslimi için iki yıllık bir süre öngörmüştür. Sürenin yarısı geçmiş olmasına rağmen B inşaata başlamamıştır. B’nin bu gecikmesinden işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıktır. Yani bu durum hüküm kapsamına dahil edilebilecek bir olaydır. Ancak yine ilgili hüküm kapsamında sözleşmeden dönme hakkının ortaya çıkabilmesi için söz konusu gecikmeye sebep işsahibi olmamalıdır. Olayımızda B’nin gecikmesine sebep A’nın sözleşmede öngörülen arsanın mülkiyetini teslim borcunu yerine getirmemesidir. Bu durum aynı zamanda BK m. 97 anlamında bir ödemezlik define yol açmaktadır. Tarafların edimleri arasında bir ifa sırası öngörülmediği için A’nın, B’den borcunu ifa etmesini talep edebilmesi için kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekirdi. Böylece B’nin işi geciktirmesine sebep işsahibinin kendisidir. Bu sebeple burada BK m. 473’nin işletilmesi mümkün değildir.
Eğer A mülkiyetin devri borcunun ifasını teklif etmiş ancak B devre yanaşmamış olsaydı bu durumda A ilgili hükmü işletebilirdi.
Ayrıca eser sözleşmeleri açısından işsahibine her zaman “eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek ve yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla” yani tazminat karşılığında fesih imkânı tanınmıştır (BK m. 484). A, BK m. 473’ten yararlanamasa da pekâlâ BK m. 484’ten yararlanabilir.
Soru 6: İlgili sözleşmede B’nin daire teslimini belirtilen sürede yerine getirmemesi durumunda gecikilen her gün için 5.000 lira gecikme bedeli ödeyeceği öngörülmüş ve sözleşmenin imzasının üzerinden iki yıl iki ay geçmiş olsaydı A, söz konusu cezanın ifasını talep edebilir miydi?
Bu durumda sözleşmede ifaya eklenen bir ceza koşulu (BK m. 179) öngörülmüştür. Söz konusu ceza koşulunun ifasını A hiçbir zarara uğramamış olsa bile talep edebilir (BK m. 180). Ancak bu durumda B, BK m. 97 gereğince ödemezlik defini ileri sürerek söz konusu ceza koşulunun ödenmesinden kaçınabilir. Zira ceza koşulu asıl borca bağlı bir borç olduğu için asıl borç için ileri sürülen ödemezlik defi ceza koşulunun talebine de engel teşkil edecektir (BK m. 182).
Soru 7: Eğer olay şöyle olsaydı; B inşaata başlamış ve temel atma işlemlerini tamamlamıştır. Bundan sonra A’dan mülkiyetin devrini talep etmiş aksi halde inşaata devam etmeyeceğini belirtmiştir. A, mülkiyeti devretmiştir. Bunun üzerine B inşaata devam edip birinci katı bitirmiş, sonra da inşaatı durdurmuştur. Bu durumda A sözleşmeden dönmek istemektedir. A sözleşmeden dönebilir mi? A’nın dönme hakkı var ise bunun ne gibi sonuçları olur?
Bu durumda A, BK m. 473 kapsamında B’nin sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi veya işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılıyorsa sözleşmeden dönme yoluna başvurabilir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK’nun 1984 tarihli kararına göre eser sözleşmesinin bir türü olan inşaat sözleşmelerinde MK 2 gereğince burada ileriye etkili sonuç doğuracak şekilde sözleşmenin feshi söz konusu olacaktır. Bu şekilde sözleşmenin ileriye etkili olarak sona erdirilmesi halinde, işsahibi eserin yapılan kısmının bedelini ödemesi gerekir. Dolayısıyla A, BK m. 473 kapsamında hakkını kullanırken B’nin yapmış olduğu inşaat kısmının bedelini ödemesi gerekecektir.
Sözleşmeden dönme üzerine B ise sözleşmeye dayanarak yapılan tapu devrini iade etmesi gerekir. BK m. 125/3 gereğince taraflar daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilecektir. Arsanın mülkiyetinin devrine hukuki sebep teşkil eden sözleşme ortadan kalkması ile tapudaki işlem yolsuz hale gelmiş olur.
OLAY III: A, kendisine bir gelinlik ve kına gecesinde giymek için bir kaftan dikmesi için B ile toplamda 30.000 lira karşılığında anlaşır. B söz konusu dikim işlerini bir ay içinde bitirecektir.
Soru 8: Anlaşmanın üzerinden bir hafta geçmiştir. B, son günlerde şiddetli kur tırmanışının sebep olduğu maliyet artışlarını ileri sürerek dikimi ancak 45.000 liraya yapabileceğini yoksa yapmayacağını belirtmiştir. B söz konusu davranışı sergileyebilir mi?
A ile B arasında BK m. 470 anlamında B’nin gelinlik ve kaftan meydana getirmeyi taahhüt ettiği A’nın ise bunun karşılığında 45.000 lira ödeyeceği bir eser sözleşmesidir. B’nin bahsettiği talep genel hükümlerde (BK m. 138) düzenlenmiş aşırı ifa güçlüğü (sözleşmenin uyarlanması) hali kapsamında değerlendirilmelidir. Eğer eser sözleşmesinde özel bir hüküm yoksa BK m. 138’e müracaat edilip değerlendirme yapılacaktır.
Olayımızda taraflar arasında götürü (sabit) bedel (yani meydana getirilecek eser karşılığında ödenecek bedel önceden ve kesin olarak) belirlenmiştir. Götürü bedelin belirlendiği eser sözleşmeleri açısından olağanüstü hallerin meydana gelmesi halinde sözleşmenin uyarlanması için BK m. 480/2’de özel hüküm öngörülmüştür.
BK m. 480/2’ye göre “başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir”. İlgili hükmün kilit noktası olağanüstü hal sayılacak önceden tahmin edilemeyen veya öngörülüp de iki tarafın gerçekleşmeyeceğini kabul ettiği durumlardan birinin meydana gelmesidir. Söz konusu halin illa ki mutlak bir mücbir sebep niteliğinde olması gerekmez. Örneğin; savaş, yangın, deprem, para değerinde beklenmedik büyük değişmeler veya malzeme fiyatlarında olağanın dışında aşırı artış gibi hallerdir.
Olayımızda belirtilen şiddetli kur tırmanışı nedeniyle eğer olağanın dışında malzeme fiyatlarında bir artış meydana gelmişse (ki olayda buna vurgu mevcuttur) bu durumda B davranışında haklıdır. Ve eğer taraflar bunu aralarında anlaşarak sözleşmede bir değişikliğe gitmezse BK m. 480/2 gereğince B, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını (ki uygulamada uzun sürecek mahkeme süreci açısından bu tarz basit sözleşmelerde tercih edilmeyecektir) veya bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.
Soru 9: B söz konusu dikimi bir ay içinde tamamlamış ve A’ya teslimat yapmıştır. A, gelinlik ve kaftanı teslim almadan önce B’nin dükkânında bunları giyip denemiştir. Önce gelinliği giymiş sonra da kaftanı denemiştir. Gelinliğin istediği gibi olması sebebiyle kaftanı detaylıca inceleme gereği duymamıştır. Dükkânın ışıklandırması, işlek bir gün olması gibi sebeplerle fark edemediği kaftandaki yanlış dikimleri bir hafta sonra fark etmiştir. A bu kaftanın düzeltilmesini istemektedir. B ise A’nın elbiseleri deneyip teslim aldığını herhangi bir sorumluluğu olmadığını belirtmiştir. B söz konusu iddiasında haklı mıdır? A’nın herhangi bir hakkı söz konusu mudur?
Olayımızda B’nin A’ya deneterek teslim ettiği eserlerden birinde normal bir incelemeyle fark edilemeyecek yahut ortamın şartlarından dolayı ilk bakışta anlaşılamayan gizli ayıplar mevcuttur. BK m. 477/1 gereğince gizli ayıpların varlığı halinde A’nın elbiseleri deneyerek teslim alması bir açık veya gizli kabul anlamına gelmeyeceği için B’nin BK m. 474 vd.’nda eser sözleşmeleri için özel olarak düzenlenen ayıp sebebiyle sorumluluğu devam etmektedir.
A’nın ayıp sebebiyle sorumluluk hükümlerinde işsahibine tanınan haklardan (BK m. 475) yararlanabilmesi için öncelikle kendisi için BK m. 474’te öngörülen gözden geçirme ve bildirme yükümlerini (külfetleri) yerine getirmesi ve diğer şartlar gerçekleşmiş olmalıdır. Bunlar;
1-Ayıplı bir eser teslim edilmiş olmalıdır; B, A’ya ayıplı bir eser teslim etmiştir.
2-Ayıp işsahibine yüklenmemelidir (ayıba sebep işsahibi olmamalıdır); Burada ayıbın sebebi A’nın talimat veya hatası değildir.
3-İşsahibi eseri kabul etmemiş olmalıdır; Burada gizli ayıp söz konusu olduğu için eserin teslim alınması kabul söz konusu olmayacaktır.
4-İşsahibi külfetleri yerine getirmiş olmalıdır; A, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmiş ve ayıpları buna uygun bir sürede B’ye bildirmelidir. Burada bir haftada A söz konusu külfetleri yerine getirmiştir. Bu sürenin somut olay açısından makul olup olmadığı mahkeme tarafından takdir edilecektir.
Söz konusu sürenin de makul olduğu kabul edilirse B; sözleşmeden dönme, bedelden indirim isteme, eserin ücretsiz onarılmasını isteme ve genel hükümlere göre tazminat isteme imkanlarından;
1- Sözleşmeden dönme hakkını; eser kabule zorlanamayacak nitelikte olmadığından bu hak kullanamaz.
2- Bedelden indirim isteme hakkını; eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteyebilir.
3- Onarım isteme hakkı; eğer aşırı bir masraf gerektirmiyorsa bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere isteyebilir.
Tazminat isteme hakkını ise diğer seçimlik haklarının yanında yüklenicinin kusuru varsa kullanabilir.