OLAY I: Ahsen, lise 2. sınıf öğrencisidir. Başarılı bir öğrenci olan Ahsen, eğitim-öğretim bahar yarıyılı tamamlanınca ailesiyle birlikte memleketleri Amasya’ya yaz tatillerini geçirmek için giderler. Bir kitap kurdu olan Ahsen yaz tatili için de kendisine bir okuma listesi hazırlar. Gün içerisinde yüksek tepelere çıkarak okuma yapmaktadır. Yine çok sevdiği bir şiir kitabıyla bir tepeye çıkan Ahsen’in dikkatini elinde kitap olan bir başkası çeker. Bu kişi, Üniversite 2. sınıfta okuyan Murat’tır. İkili o gün boyunca pek verimli bir okuma yapamazlar. Ertesi gün ikisi de aynı tepede aynı kitapla bulunmaktadır.

Yaklaşık yedi gün sonra Murat, Ahsen ile konuşma cesareti bulur. Artık ikili her yeni gün bir başka tepede buluşmaya başlarlar. Her gün biri diğerine bir kitap bölümü okumaktadır. Zamanla birbirlerine âşık olan ikili evlenmeyi düşünmektedir. Yine bir gün buluşmalarında okudukları bir kitaptan esinlenen Murat, bir çınar ağacının altında, Ahsen’e çiçeklerden bir taç yapar ve babasının marangozhanesinde yaptığı ahşap yüzüklerden birini Ahsen’in parmağına birini de kendi parmağına takar. “Bir gün bu çınar ağacı gibi uzun ömürlü evliliğimiz olsun ve hiçbir sahte parıltı aklımızı çelmesin…” diye mırıldanırlar. (Ancak Murat, ailesinin evlenmesini istediği Gurbet ile aile baskısı sonucu Nisan ayında nişanlanmıştır ve Ahsen’e bu durumu söylememiştir.)

Kızının iyi bir üniversite kazanmasını isteyen Ahsen’in babası Kenter Bey, bu durumu öğrenince çok kızar. Kızının üniversite sınavlarına odaklanmasını isteyen Kenter Bey, henüz bu kararı verebilecek olgunlukta olmadığını belirterek kendisinin kesinlikle izni olmadığını ifade eder. Ahsen ne yapacağını bilmez bir halde üzülmekte ve ağlamaktadır. Kocasını ve kızını çok seven Ahsen’in annesi Süheyla Hanım, bir çözüm yolu bulmak ümidiyle Murat’ı etraftan soruşturur. Murat’ın hâlihazırda nişanlı olduğunu öğrenince kızına durumu ifade eder. Murat’ın böyle bir gerçeği kendisinden saklamasına çok kızan Ahsen, ailesine ve çevresine karşı rencide olmuş ve ziyadesiyle incinmiştir. Murat’ı bulup kendisine taktığı yüzüğü kafasına fırlatıp kendisini bir daha görmek istemediğini belirtir. Murat’ın açıklama yapmasına fırsat vermeden uzaklaşır. Aşkını sonsuza kadar kaybettiğini düşünen Murat depresyona girer. Oğullarının bu hale gelmesinden Ahsen’i sorumlu gören Murat’ın ailesi Ahsen aleyhinde manevi tazminat davası açmayı düşünmektedirler. Aynı düşünceye Ahsen’in ailesi de sahiptir ve Ahsen’i bu konuda ikna ederler.

SORULAR:

1) Olayımızda aile hukukunun uygulama alanına giren hangi hukuki olay mevcuttur? Bu olayın hukuki niteliği nedir? (Öğretideki görüşlere göre cevaplayınız.)

CEVAP: Olayımızda karşı cinsten iki insanın (kadın ve erkeğin) karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunduğu bir hukuki işlem mevcuttur. Özetle, nişanlanma, TMK m. 118/I’e göre evlenme vaadidir. Vaadin oluşturduğu hukuki işlemin niteliği ise öğretide tartışmalıdır.

Ön sözleşme Görüşü: Medeni kanun nişanlanmayı evlenme vaadi olarak tanımladığı için, bazı yazarlar nişanlanmanın, evlenmenin yapılması borcunu doğuran bir ön sözleşme olduğunu savunurlar. Borçlar kanununa göre tarafların ileride asıl amaçladıkları sözleşmeyi yapmayı birbirlerine taahhüt etmeleri ön sözleşme (ön akit) olarak kabul edilir (TBK m. 29). Bu görüşe getirilen eleştiriler şöyledir: 1) TBK m. 29/II’ ye göre ön sözleşme, asıl sözleşmenin şekline bağlıdır. Eğer nişanlanma evlenmenin ön sözleşmesi niteliğinde kabul edilirse, nişanlanma da evlenmenin şekil şartlarına bağlı olacaktır. Ancak TMK’da nişanlanma işlemi için herhangi bir şekil öngörülmemiştir. 2) Ön sözleşme yapan kişi asıl sözleşmeyi yapma borcu altındadır. Bir diğer deyişle asıl sözleşmeyi yapmaya zorlanabilir, yani kendisine dava açılabilir, sözleşme cezası öngörülebilir, asıl sözleşmenin yapılmaması durumunda doğan zararın genel ilkelere göre tazmini istenebilir. Oysa TMK m. 119/I’e göre, “Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez.” Yine, TMK 119/II’ye göre, “Evlenmeden kaçınma hali için öngörülen cayma tazminatı ve ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez.” 3- Ön sözleşmenin geçerliliği tarafların cinsiyetine değil serbest iradelerine bağlıyken, nişanlanma bunun yanında tarafların farklı cinsten olmasına da bağlıdır.

Karar Görüşü: Bu görüşe göre, nişanlanma bir karar niteliğindedir. Bu görüş uyarınca, nişanlanmada farklı iki iradenin varlığı ve bu iradelerin birbirine uygunluğunu kabul edilmekte ancak bu iradelerin karşılıklı olmadığı iddia edilmektedir. Sözleşmelerde iradeler karşılıklı ve zıt yöndedir. Oysa nişanlanmada, taraf iradeleri aynı yöndedir. Bu iki irade bir noktada birleşince nişanlanma meydana gelir. Bu görüşe karşı ileri sürülen eleştirilere gelecek olursak: 1) Karar, ancak aralarında karar alınmasına imkân veren bir temel ilişki bulunan kişi toplulukları için söz konusu olur ve kural olarak oy çokluğu ile alınır. Oysa nişanlanacak kadın ile erkek arasında, nişanlılığı kuracak kararı almayı sağlayacak bir temel ilişki mevcut değildir. 2) Tarafların nişanlanma ile yüklendikleri yükümlülük ile hakların zıt menfaatlere göre olması da karar olmadığını gösterir.

Sözleşme Görüşü: Bu görüşe göre nişanlanma, erkek ile kadın arasında karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulan bir sözleşmedir. Fakat bu sözleşme klasik anlamda borçlar hukukuna değil aile hukukuna tabi özel bir sözleşmedir. Nitekim niteliğine uygun düştüğü ölçüde borçlar hukuku kuralları bu sözleşmeye uygulanır.

Borçlar Hukuku sözleşmelerinde, borçlu borcunu ifaya icbar edilebilir. Ya aynen ya da tazminatla ifaya mecburdur. Oysa evlenmekten kaçınan nişanlıya böyle bir zorlamada bulunulamaz. Ancak medeni kanunda öngörülen şartlar çerçevesinde (TMK m. 120) tazminat hükmü uygulanabilir.

Felsefesi: Evlenme hür irade ile olmalıdır. Son ana kadar bile şahıslar vazgeçebilirler.

2) Murat ile Ahsen’ in kendi aralarında gerçekleştirmeye çalıştığı nişanlanma olayı hukuken kurulmuş mudur?

Bu soruyu cevaplamadan önce, bir hukuki işlemin kurucu unsurları ve geçerlilik şartları arasındaki fark iyice anlaşılmalıdır. Nişanlanmanın kurucu unsurları karşılıklı evlenme vaadi ve vaatte bulunanların farklı cinsiyette olmasıdır.

A) Karşılıklı Evlenme Vaadi: Evlenme vaadini içeren irade açıklaması sözle veya yazıyla, açık olarak yazılmış olabileceği gibi, bu arzuyu açıklayan bir davranışla da yapılmış olabilir. Kadın ve erkeğin hiçbir şey yapmadan nişan yüzüğü takmak için ellerini uzatmaları evlenme vaadini içeren bir davranıştır.

1. Şekle bağlı değildir: Hukukumuzda nişanlanma herhangi bir şekli şarta tabi değildir. Ancak birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de nişan merasimi yapmak, en azından nişan yüzüğü takmak adet haline gelmiştir. Ancak yapılan merasim ve yüzük takma olayı ne nişanlanmanın varlığı ne de geçerliliği için bir şarttır. Örneğin bir şahsın karşı cinsten birisine yazılı bir kâğıt ile evlenme teklif etmesi ve karşı cinsin de bunu kabul etmesi halinde nişanlanma gerçekleşmiştir. Nişan merasimi yapılıp yapılmamasının bu anlamda önemi yoktur. Ancak taraflar arasında bir ihtilaf çıkması durumunda nişan merasimi yapılması nişanlanmanın varlığını ispat için delil teşkil edecektir.

2. Temsil yoluyla yapılamaz: Kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan temsil kurumu işletilemez. Örneğin; anne-baba çocukları adına evlenme vaadinde bulunmaları çocukları nişanlı hale getirmez. Ancak aracı kullanılarak (haberci) nişanlanma mümkündür.

3. Teklife makul düşünme ve karar verme süresi içerisinde cevap verilmesi: Kural olarak borçlar hukukunda yüz yüze yapılan bir teklif derhal kabul edilmezse, reddedilmiş sayılır. Nişanlanma yapısı itibariyle borçlar hukuku işlemlerinden farklıdır. Dolayısıyla makul bir süre beklenmelidir.

B) Vaatte Bulunanların Farklı Cinsiyetten Olması: Taraflardan birinin sonradan cinsiyet değiştirmesi nişanlanmanın kurulmasına değil geçerliliğine engeldir. Bu durumda nişanlanma anına göre geçerli olarak kurulmuş olan bir nişanlanma, sonradan cinsiyet değişikliği yüzünden geçerliliğini kaybetmiştir yani sona ermiştir.

Olayımızı değerlendirecek olursak: Ahsen ve Murat farklı cinsten iki insandır. Murat’ın, Ahsen’e yüzük takması ve birlikte mırıldandıkları sözler ve niyetleri evlenme iradelerini gösteren davranışlardır. Böylece taraflar karşılıklı evlenme vaadinde bulunarak nişanlanma işleminin kurucu unsurlarını yerine getirmişlerdir. Ancak ileride bir niza çıkması durumunda nişanlanma olayının ispatı pek kolay olmayacaktır.

3) Murat ile Ahsen’in kendi aralarında gerçekleştirmeye çalıştığı nişanlanma olayı hukuken geçerli midir?

Kurucu unsurları mevcut olan bir nişanlanma işleminin geçerlilik kazanarak hukuki sonuçlar doğurabilmesi için bazı geçerlilik şartlarının yerine gelmiş olması gerekmektedir.

A) Nişanlanma Ehliyeti: Kişilerin nişanlanabilmesi için kanunda öngörülen oranda hak ve fiil ehliyetine sahip olmaları gerekmektedir. Olayımızda Murat’ın üniversite okuduğundan yola çıkarak (aksi ifade edilmedikçe) ergin ve ayırt etme gücüne haiz olduğu bellidir. Ayrıca kısıtlama altında olduğuna dair bir bilgi yahut hal mevcut değildir. Dolayısıyla Murat, tam ehliyetlidir. TMK m. 10 gereğince diğer hukuki işlemler gibi, nişanlanmayı da yapabileceği kuşkusuzdur.

Ahsen’in, lise ikinci sınıfı bitirmiş olmasından yola çıkarak ayırt etme gücüne sahip küçük olarak sınırlı ehliyetsiz olduğu anlaşılmaktadır. Nişanlanma hukuki işlemi taraflara aynı zamanda bazı borçlar da yüklemektedir.  Ancak bunun yanında nişanlanma kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Bu durumda nasıl bir çözüm yolu bulunacaktır? Ayrıca, TMK. 118/II’ ye göre, “Nişanlanma, yasal temsilcilerin rızası olmadıkça küçüğü ve kısıtlıyı bağlamaz”.

Bu hükmün lafzından hareket eden yazarlara göre, diğer hukuki işlemlerde olduğu gibi, sınırlı ehliyetsizi yasal temsilcinin rızasına kadar bağlamayacağını ancak sonradan icazet ile geçmişe etkili olarak hüküm ifade edeceğini savunmaktadırlar. Çoğunlukta olan yazarlara göre ise, nişanlanmanın kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğunu, kullanılmasının yasal temsilcinin rızasına bağlı olmadığını, medeni kanunun sınırlı ehliyetsizi nişanlanmanın mali sonuçlarından korumak amacıyla böyle bir hüküm öngördüğünü savunmaktadır.  Ancak sınırlı ehliyetsiz ile nişanlanan tam ehliyetli, nişanlanma işleminin gerek şahsi gerek mali sonuçları ile bağlıdır.

B) Emredici Hukuk Kurallarına, Ahlak ve Adaba Aykırı Olmaması: Bu konularda önem taşıyan ihtimaller, aralarında evlenme engeli bulunanların nişanlanması ve bir kişinin birden fazla nişanlanma durumudur.

a) Taraflar arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlık bulunması, evlenmeye engel olabilecek akıl hastalığının varlığı, kişinin zaten hâlihazırda evli olması gibi hallerdir. Bu hallerde nişanlanmanın hükümsüz olmasının bir sebebi böyle vaatlerin kanuna, ahlaka ve adaba aykırı olması iken bir diğer sebebi ise evlenme vaadinin yerine getirilmesindeki imkânsızlıktır. Bu durumlarda nişanlanma kesin hükümsüzdür.  

Bu sonuç, kesin evlenme engeli sayılmayan haller için geçerli değildir. Örneğin, boşanmış ya da eşi ölmüş bir kadının yeniden evlenmek için geçirmesi gereken süreye (TMK m. 132) uymaması nişanlanmayı hükümsüz kılmaz.

Tartışılan bir diğer konu ise, nişanlanmanın mevcut bir evliliğin ölüm ya da boşanma ile sona ermesi şartına bağlı olarak yapılması durumudur. Bu durumda nişanlanma ahlak ve adaba aykırılık sebebiyle (TBK m. 26, 27) batıldır.

b) Ahlaka aykırılık yönünden: İkinci nişanlanma durumu; nişanlı iken tekrar nişanlanan kişi, bu davranışı ile birinci nişanı bozmak istemişse, özellikle bunu sözleri ve davranışıyla açıklamışsa, gerçekte aynı anlamda iki nişanlanma söz konusu olmayacaktır. Burada, nişanın sona erdiğine dair açıklamanın ilk nişanlıya yöneltilmesi zorunlu değildir.  Zira nişanlılardan birinin, nişandan vazgeçtiğini gösteren davranışı bile nişanlanmanın sona ermesi için yeterlidir. Kural olarak ikinci nişanlanmanın böyle bir davranış olarak görülmesi gerekir.

Buna karşılık bir kişi aynı zamanda iki nişanlılığı birlikte yürütme amacıyla ikinci defa nişanlanmışsa, ikinci nişanlanma ahlaka aykırılık sebebiyle hükümsüz olacaktır.

Olayımızı değerlendirecek olursak: Murat’ın ilk nişanlanmaya ailesi tarafından zorlandığı ve aslında Ahsen ile nişanlanmak arzusu olaydan anlaşılmaktadır. Dolayısıyla somut olay bu şekilde değerlendirildiğinde Murat’ın iki nişanlanmayı birlikte yürütmek niyetinde olmadığı ve Ahsen ile nişanlanarak, Gurbet ile arasında yapılan nişanlanmayı sona erdirme niyetinde olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca, Gurbet ile arasındaki nişan açısından irade sakatlığı mevcut ise yani Murat’ın bu nişan açısından ortaya koyduğu irade açısından bir sakatlık mevcutsa bu işlem geçersiz kılınabilir. Veya hiç irade ortaya koymamışsa dolayısıyla ortada olmayan bir irade söz konusu olacağından bu nişanlanma hukuken geçersiz olacaktır. Nişanlanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan kişinin irade göstermediği bu hukuki işlemi kanuni temsilcileri (ailesi) onun adına yapamaz. İlk nişan açısından söz konusu durumlar da değerlendirilerek bir hükme varıldıktan sonra Ahsen ile Murat arasındaki nişanın durumunun belirlenmesi daha doğru olacaktır.

4) Kenter Bey’in nişanlanmaya izin vermemesi sonucu nasıl bir durum ortaya çıkar?

Nişanlanan taraflardan biri sınırlı ehliyetsiz ise TMK m. 118/2 gereğince “Nişanlanma, yasal temsilcilerin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz”. Hükmün lafzından hareket eden yazarlara göre; Ahsen açısından nişanın hukuken geçerli olması için yasal temsilcilerinin rızası gerekir. Ahsen, velayet altında olduğu ve aksi söylenmedikçe bu velayet hakkına anne ve babası birlikte sahip oldukları için bu nişanlanmaya anne ve babasının rızası gerekir. Olayda annesinin karşı çıkmadığı (örtülü rıza) babasının karşı çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla Kenter Bey’in rıza göstermemesi sonucunda nişanlanma Ahsen açısından geçerli olmayacaktır. Dolayısıyla nişanlanma Ahsen açısından hukuki sonuç doğurmayacaktır.

Hükmün amacından hareket eden yazarlara göre nişanlanma kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğu için kullanılması yasal temsilcinin rızasına bağlı değildir. Buradaki rıza sadece nişanlanmanın mali sonuçların itibariyle sınırlı ehliyetsizi korumak için öngörülmüştür. Yani yasal temsilcinin rızası olmadan sınırlı ehliyetisizin yaptığı nişanlanma geçerlidir ve örneğin nişanlısına karşı sadakat yükümlülüğü bulunduğunu ancak sınırlı ehliyetsiz nişanın bozulmasına sebep olursa bunun mali sonuçları ile bağlı olmayacaktır. Biz de bu görüşe katılıyoruz. Bu görüş açısından nişanlanma Ahsen açısından geçerli olacak ancak Kenter Bey’in rızası olmadığı için nişanlanmanın mali sonuçları açısından Ahsen’in sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.

5) Ahsen’in yüzüğü Murat’a fırlatması nasıl bir hukuki durumdur ve bu davranış ne gibi sonuçlar doğurur?

Ahsen’in yapmış olduğu hareket geçerli olarak doğmuş olan nişanlanma kurumunun sona erme hallerinden biridir. Nişanlanma müessesesi birçok şekilde sonlanabilir:

-Evlenme ile: Nişanlılar birbiriyle evlenirse yahut nişanlılardan biri bir başkasıyla evlenirse nişanlanma kurumu sona erer. Birbirleriyle evlenme durumunda, taraflar artık aile hukuku anlamında evlenme müessesesi hükümlerine tabi hale gelirler. Ancak nişanlılardan birinin bir 3.kişiyle evlenmesi nişanın haksız bozulmasıdır ve nişanın bozulması sonuçlarını doğurur.

-Tarafların anlaşması ile: Taraflar anlaşarak nişanlanma işlemini gerçekleştirebilecekleri gibi yine anlaşarak da bu işlemi sona erdirebilirler.

-Bozucu şartın gerçekleşmesi yahut geciktirici şartın gerçekleşmemesi: Bozucu şarta bağlanmış olan bir nişanlanma söz konusu şart gerçekleşince artık geçersiz hale gelir. Geciktirici bir şarta bağlanmış nişanlanma söz konusu şartın gerçekleşmesi ile hüküm doğuracaktır. Ancak söz konusu hükmün gerçekleşmeyeceği kesin hale gelirse artık bu nişanlanma işlemi kesin olarak hükümsüz hale gelecektir.

-Evlenmenin imkansızlaşması: Örneğin, taraflardan birinin ölmesi yahut gaipliğine karar verilmesi. Nişanlılardan birinin cinsiyet değiştirmesidir. Buna karşılık, nişanlılardan birinin, cinsi görevlerini yerine getiremeyecek şekilde yaralanması, hastalanması, sakatlanması gibi haller nişanlılığı doğrudan sona erdiren bir hal değildir. Ancak, karşı tarafa nişanı bozmak için haklı sebep teşkil eder.

-Kesin bir evlenme engelinin ortaya çıkması: Örneğin, nişanlılardan birinin iyileşmeyecek şekilde akıl hastası olması ya da birbirlerini evlat edinmeleri gibi.

Nihayet, nişan bozma (bir taraflı olarak sona erdirme, nişanlanmadan dönme): Nişanlılardan birinin tek taraflı irade açıklamasıyla nişandan dönmesi durumudur. Bu açıklama açık olabileceği gibi örtülü bir irade beyanıyla da yapılabilir. Örneğin, diğerinin ziyaretlerini kabul etmemesi, telefonlara çıkmaması, başka biriyle evlenmesi yahut nişanlanması, haber vermeden başka bir şehre yahut ülkeye gitmesi gibi..

Nişandan dönme iradesinde bulunacak taraf haklı bir sebebe dayanabileceği gibi haklı sebebe dayanma zorunluluğu yoktur. Bu durum evlenmeye zorlamanın uygun görülmemesinin bir sonucudur.

Nişandan dönme iradesinin haklı sebebe dayanıp dayanmadığını incelemeden önce, her iki durum içinde ortak bir sorun olan ehliyet durumunu incelemek gerekir.

Sınırlı ehliyetsizler (ayırt etme gücüne sahip küçükler ile ayırt etme gücüne sahip kısıtlı) yasal temsilcilerinin rızası olmadan bozabilirler. Çünkü nişanlanmak gibi nişanı bozmak da kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır (TMK m. 16/II). Keza aynı sebepledir ki, yasal temsilcinin nişanı bozma yetkisi de yoktur. Ayrıca şahıslar, nişanı bozma hak ve yetkisinden önceden de vazgeçmelerini içeren bir taahhütte bulunamazlar, bu durum evlenmeyi sağlamak için dava hakkı vermeyen TMK m. 119/I’in açık hükmüne aykırıdır.

Nişanı bozma durumunun söz konusu olabilmesi için geçerli bir nişanlanma söz konusu olmalıdır. Olayımızda Ahsen’in ehliyeti konusunda öğretideki çoğunluk görüşü dikkate alınarak geçerli bir nişanlanmanın varlığı konusunda bir hüküm verilmelidir. Ayrıca Murat’ın ikinci nişanlılığı noktasında ayrı bir değerlendirme yapılmalıdır. Bunun sonucunda taraflar arasında geçerli bir sözleşme vardır denebilirse ikinci aşamaya geçilir. Bu aşamada önceden yaptığımız açıklamaları dikkate alarak, Ahsen’in yüzüğü Murat’a fırlatması nişanı bozma iradesini ortaya koyan bir davranıştır.

6) Olayımıza göre tarafların istemeyi düşündüğü manevi tazminatların talebinin mümkün olup olmadığını ayrı ayrı değerlendiriniz?

Nişanın evlenme dışında sona ermesi durumunda taraflar birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talep edebileceği gibi ayrıca hediyelerin geri verilmesini de isteyebilirler.

TMK m. 120’ye göre, “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.

Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.”

TMK m. 121’e göre ise, “nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”

TMK m. 120’de maddi tazminat isteme hakkı, TMK m. 121’de ise manevi tazminat isteme hakkı düzenlenmiştir. Maddi Tazminatı, nişanlılardan her biri talep edebileceği gibi tarafların ana ve baba veya onlar gibi davranan kimseler de isteyebilecektir. Ancak manevi tazminat ancak tarafların kendileri talep edebilirler. Kanuna göre manevi tazminat istenebilmesinin şartları:

a. Nişanlılığın bozma ile sona erdirilmiş olmasıdır: Nişanın bozma dışında bir sebeple sona ermesi halinde manevi tazminat talep edilemez. Manevi tazminat isteyen nişanlının ayrıca maddi tazminat isteme hakkının bulunup bulunmaması önemli değildir. Bu davalar birlikte açılabileceği gibi ayrı ayrı da açılabilir.

b. Tazminat talep eden tarafın kişilik hakkı bir zarara uğramış olmalıdır: Uğranılan kişisel zararın manevi tazminatın istenmesini haklı kılacak nispette olması gerekir. Özellikle nişanlının terk edilmesi, onu çevresinde küçük düşürüyor, onu manevi açıdan yaralıyorsa, kişilik hakkının zarara uğradığı söylenebilir (yahut taraflar cinsi münasebette bulunmuşsa vs.). Nişanın bozulması sonucu duyulan her manevi acı değil, tazminat istenebilmesini haklı kılabilecek bir manevi acı için tazminat istenebilir. (Yargıtay’a göre, küçük bir yerde, sırf nişanın bozulmuş olması, kız için, tek başına manevi tazminat istemeyi gerektirecek şekilde manevi zarara yol açar.) nişanlının sağlığının bozulması ya da tehlikeye düşmesi (depresyon geçirerek uzun süre tedavi olmak zorunda kalması) de tazminat sebebi olabilir. Ancak hastalık ile nişanın bozulması arasında uygun illiyet bağı olmalıdır. 

c. Davalının kusurlu olmasıdır: Ancak kusurun ağır olması şart değildir. Yeni TMK m. 121, Eski TMK m. 85’den farklı olarak, manevi tazminat isteyen nişanlının kusursuz olmasını aramamıştır. Manevi tazminat isteyen kişi ya tam kusursuz olmalı, ya da kusuru diğerinkinden az olmalıdır.

Dava hakkı: manevi tazminat istemi kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğu için, sınırlı ehliyetsiz olan nişanlının davayı açması için yasal temsilciden izin alınması gerekmez (TMK m. 16/I, c.2).

Tazminat, TMK 121 gereği manevi tazminat olarak sadece uygun miktarda para istenebileceği öngörülmüştür.

Olayımıza göre, manevi tazminat talebini ancak taraflar açabileceği için Murat’ın ailesi böyle bir dava açamaz, ancak Murat açabilir. Eğer Murat böyle bir dava açarsa tazminat talebi reddedilecektir. Çünkü Murat nişanın bozulmasına kusurlu davranışıyla sebebiyet vermiştir. Ahsen nişanı bozmada haklı sebebe sahiptir. Ayrıca Ahsen, Murat’ın daha önceki nişanı sebebiyle ailesine ve çevresine karşı rencide olmuş ve ziyadesiyle üzülmüştür. Ayrıca Murat kusurludur. Bu sebeple Ahsen açtığı dava sonucu manevi tazminat talep edebilir. Manevi tazminata ve miktarına hâkim, durum ve şartları, örf ve âdeti öngörerek karar verecektir.

Yazar Hakkında

Ahmet Fevzi Kibar

Akademisyen, Hukuki Danışman ve Yazar Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özel Hukuk yüksek lisans mezunu ve İstanbul Üniversitesi Özel Hukuk doktora eğitimi (devam ediyor). Kişiler, Aile, Eşya, Miras, Borçlar, Gayrimenkul, Fikri Mülkiyet ve Ürün Sorumluluğu Hukuku alanlarında çalışma yapmaktadır. Ayrıca hikâye, deneme ve eleştiri yazarlığı da yapmaktadır. Evli ve baba.

Yazarın Diğer İçerikleri